Türkiye Yüzyılı ve İslami Finans
Muhammed Beşir Çalışkan
Araştırma Görevlisi, Sakarya üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İslam İktisadı ve Finans Bölümü
[email protected]
Türkiye küresel ölçekte bir finans merkezi olma yönünde kararlı bir şekilde adımlar atmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sunmuş oldukları “Türkiye Yüzyılı” programı kapsamında ülkemizin finansal anlamda da bir cazibe merkezi olması hedeflenmektedir. Bu doğrultuda İslami finans ekosistemini büyütecek ve yaygınlaştıracak kurumlar ve araçların geliştirilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Çünkü İslami finans kurumlarının yönettiği varlıklar dünya genelinde 3 trilyon USD’yi aşmıştır. Ayrıca sektör için öngörülen yıllık büyüme hızı %15 ile %25 arasındadır. “Türkiye Yüzyılı” programı kapsamında küresel finans sektöründe önemli bir rol oynamak ve adil bir düzeni getirmek isteyen ülkemizin İslami finanstan hak ettiği payı alması kendi hedeflerini başarması adına da kritik bir yere sahiptir. Böyle bir pazara kayıtsız kalmanın yahut gerekli ehemmiyeti vermemenin istenmeyen sonuçları olacaktır. Müslüman olmayan ülkelerin de bu sektörden pay almak için rekabete dahil olduğu bir dönemde, siyasi ve sosyo-kültürel konumu itibariyle ülkemizin sermaye çekme noktasında daha avantajlı olduğu söylenebilir. Türkiye’nin İslami finans pazarındaki rekabet gücünü görebilmek için sektörün ülkemizdeki mevcut durumu ve büyüme potansiyeli genel hatlarıyla ele alınacaktır.
Dünyada ve ülkemizde İslami finans denildiğinde akla gelecek ilk kurum İslami bankalar yani katılım bankalarıdır. Bankacılık İslami finans sektörü içerisinde %90’ın üzerinde bir yer kaplamaktadır. Dolayısıyla insanların ilk aklına gelen kurum olması gayet doğaldır. Herhangi bir katılım bankasında cari hesap sahibi olan kişinin İslami finansla teması bu hesap üzerinden gerçekleşir. Ülkemizde de katılım bankaları İslami finans ekosisteminin en güçlü parçası olarak ön plana çıkmaktadır. Halihazırda faaliyetini sürdüren 6 adet katılım bankası bulunmaktadır. Bunlardan Albaraka Türk Katılım Bankası A.Ş., Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. ve Türkiye Finans Katılım Bankası A.Ş. özel sektöre aittir. Kamu katılım bankaları ise Türkiye Emlak Katılım Bankası A.Ş., Vakıf Katılım Bankası A.Ş. ve Ziraat Katılım Bankası A.Ş.’dir. Bu bankalar dışında BDDK tarafından lisans verilen ve faaliyet izni başvurusu yapmaya hak kazanan 3 adet dijital katılım bankası da bulunmaktadır. Bunlar da Hayat Katılım Bankası A.Ş., Kasa Katılım Bankası A.Ş. ve T.O.M. Katılım Bankası A.Ş.’dir. Ekim ayı itibariyle katılım bankalarının aktif büyüklükleri 1,14 trilyon TL olmuştur. Aktif büyüklüklerinin sektöre oranı ise %8,5 civarındadır. 2025 yıl sonuna hedeflenen oran ise %15 olarak belirlenmiştir. Bu hedefin gerçekleşmesi için sektöre yeni oyuncuların girmesi ve katılım bankalarının daha agresif bir politika izlemesi gerekmektedir. Aksi takdirde hedeflenen oranın yakalanması zor gözükmektedir. Katılım bankalarının ülkemizdeki bankacılık sektörü içerisindeki yerini görmek için bakılabilecek bir diğer istatistik fon toplama oranıdır. Katılım bankaları tarafından toplam fonun sektöre oranı %10,8’dir. Katılım bankası müşterilerinin katılım hesaplarına daha fazla yönelmesi teşvik edilerek toplanan fonun daha etkin kullandırımı mümkün olabilir. Katılım bankalarının toplamış olduğu fonlar içerisinde yabancı para cinsinden fonların konvansiyel bankalara oranla daha yüksek olduğu göze çarpmaktadır. Bu durumun sebebi katılım bankalarının özellikle altın bankacılığı alanında kendilerini geliştirmiş olması gösterilebilir. Ayrıca müşteri profilleri altın gibi değerli maden yatırımı yapmayı daha çok tercih eden bir yapıya sahiptir.
Katılım bankaları, ülkemizde faiz hassasiyetine sahip ve herhangi bir bankada birikimlerini değerlendirmeyip yastık altında tutan kişiler için önemli bir alternatiftir. Yapılan işlemlerin cevazının takip edilmesi ve ürünlerin fetvayla çıkarılması harama düşme endişesiyle yatırım yapmaktan çekinen kişiler için helal yatırım araçları sunmaktadır. Ancak bu durumun topluma yeterince izah edilemediği açıktır. Katılım bankalarının danışma kurulları olduğu, ceza ve kâr havuzlarının ayrı tutulduğu, murabaha işleminin bir alım-satım akdi olduğu vb. meseleler hakkında gerekli açıklamalar yapılıp insanlar aklen ve vicdanen tatmin edilmelidir. Katılım bankaları ciddi bir müşteri potansiyelinden istenilen seviyede yararlanamamaktadır. Ayrıca isimlerinin banka oluşu, insanları katılım bankaları ile mevduat bankaları arasında bir fark olmadığı düşüncesine itebilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Katılım Finans Strateji belgesinde isim değişikliği öngörülmektedir. Böylelikle mevcut düzene alternatif olma iddiası taşıyan İslami finans içerisinde çokça eleştirilen banka kurumuna yönelik bir düzenleme yapılacağı söylenebilir. Ancak bu durumun katılım bankaları adına bazı dezavantajlar doğurması da muhtemeldir. Özellikle yabancı finansmanı kullanımında ve yurtdışı bankalarla işlemler yaparken katılım bankalarının banka dışı statüde görülmeleri mümkün olacağından sorunların yaşanabileceği dile getirilmektedir. Bundan ötürü konuyla ilgili yapılacak düzenlemelerin, hem toplumun katılım bankalarına olumlu bakabilecekleri hem de katılım bankalarının faaliyetlerini aksatmadan yürütebilecekleri bir biçimde olması gerekmektedir.
İslami finans içerisinde bankacılığın ardından öne çıkan sektör tekafül yani katılım sigortacılığıdır. Ülkemizde Teysîr adıyla farklı bir model önerilmiş ve danışma komitesi nezaretinde dinen meşru olan konu ve risklerin teminat altına alındığı, finansal varlıkların katılım esasları çerçevesinde yönetildiği sigortacılık olarak tanımlanmıştır. Teysîr modeli kapsamında diğer modellerin aksine İslami kurumsal yönetişim mekanizması (kurulması, dinen meşru olmayan konu ve risklerin teminat altına alınmaması ve finansal varlıkların katılım esasları çerçevesinde yönetilmesi olmak üzere yalnızca üç temel prensip yer almaktadır. Türkiye’de katılım sigortacılığı faaliyetleri yaklaşık 12 yıllık bir geçmişe sahiptir. Türkiye Sigorta Birliği tarafından her yıl yayımlanan sektör raporlarına göre şirket sayısı 2015’te 5’e, 2016-2017’de 6’ya, 2018’de 8’e ve 2021 yılına gelindiğinde ise 12 şirkete kadar ulaşarak sektörde önemli bir büyüme trendi yakalanmıştır. İlgili şirketlerden yedisi hayat dışı diğer beşi ise hayat/emeklilik branşlarında faaliyet göstermektedir. Şirketlerden altısı tüm işlemlerini yalnızca katılım sigortacılığı prensipleri çerçevesinde sürdüren şirketlerdir. Diğer altısı ise, konvansiyonel sigortacılık işlemleri ile birlikte pencere usulü olarak tanımlanan sistemle faaliyetlerini sürdürmektedirler. 19 Aralık 2020 tarihinde yeniden düzenlenerek yayımlanan “Katılım Esasları Çerçevesinde Sigortacılık ve Bireysel Emeklilik Faaliyetlerine İlişkin Yönetmelik” hükümlerine göre, “Pencere Usulü” ile katılım sigortacılığı yapan şirketlerin 31 Aralık 2021 tarihinden sonra faaliyetlerine son verileceği ve ilgili tarihten sonra, yalnızca tam katılım şirketi olarak faaliyet gösteren şirketlere ruhsat verileceği açıklanmıştır. 2022 yılı itibarıyla sektörde faaliyet gösteren şirketler kendi danışma komitelerini tesis ederek tam katılım sigortacılığı uygulamaktadır. 2021 yılsonu itibarıyla Türkiye’de genel sigortacılık prim üretimi 105 milyar TL tutarına ulaşmış olup, katılım sigortacılığı sektörünün payı ise bir önceki yıla göre %28,1 oranında artış göstererek 4,267 milyar TL’den 5,468 milyar TL’ye yükselmiştir. Katılım sigortacılığı bu verilerle tüm sigorta sektöründe yaklaşık %5,2 oranında bir pazar payı elde etmeyi başarmıştır. Ülkemizde katılım sigortacılığının gelişmesinin önündeki engellerden biri zorunlu trafik sigortasına Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından verilen fetvadır. İslami kurallara uygun hareket eden sigorta şirketlerinin yaygınlaşması göz önüne alınırsa insanların tekafül şirketlerine yönlendirilmesi daha uygun olacaktır. Müşterilerinin ve sektör paylarının artmasıyla birlikte katılım sigorta şirketleri daha uygun maliyetli poliçeler önerebilecek duruma geleceklerdir.
Ülkemizde İslami finans içerisinde değerlendirilebilecek bir diğer sistem tasarrufa dayalı finansmandır. Özellikle “… Evim” şeklinde markalaşan bu kuruluşlar konut ve taşıt finansmanına odaklanmışlardır. Elbirliği yöntemi olarak isimlendirilen bir sistemle katılımcıların finansman ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Özellikle COVID-19 pandemisi öncesi çok yaygınlaşan bu kuruluşlar, mağduriyetler yaşatmaya başladılar ve toplumda faizsiz finansman sistemlerine dair olumsuz algı oluşturdular. Bunun üzerine BDDK’nın yerinde müdahalesi ile sorun çok fazla büyümeden gerekli önlemler alındı. Tasarruf finansman şirketleri BDDK’nın denetimi ve düzenlemesine tabi kılınmış ve ödenmiş sermaye alt sınırı 100 milyon TL olarak belirlenmiştir. Bu şirketlere özel lisans verilmesi, lisans verilen şirketler haricinde kişi ve kurumların tasarruf finansman hizmeti sağlaması yasaklanmış ve aksini uygulayanlara karşı yaptırım getirilmiştir. İzin verilen faaliyetler, şirketlerin organizasyon yapıları, likiditelerine ilişkin hususlar ile müşterilerin hakları ve toplanan fonların korunmasına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Böylelikle sistem daha sağlam temellere oturtulmuştur. Tasarruf finansman şirketleri geçmişten beri ülkemizde İslami finansa katkı sağlamışlardır ancak günümüzdeki enflasyonist ortam faaliyetlerini tehdit altına almıştır. Enflasyonun dizginlenmesinin ardından sektörün büyümeye devam edeceği beklenmektedir.
İslami finansın önemli bir ayağı da sosyal finanstır. Özellikle zekat ve hac fonları gibi kurumların geliştirilebileceği bu sektör ülkemizde İslami finansın en zayıf kaldığı noktadır. Ancak Katılım Finans Strateji belgesinde açıklanan projeksiyona göre bu alanda ülkemizde ciddi yatırımların yapılması beklenmektedir. Merkezi bir zekat ve hac fonunun kurulması insanların farz ibadetlerini yaparken toplumsal ve bireysel faydanın aynı zamanda artırılmasını mümkün kılacaktır. Politika yapıcılar bu alandaki fırsatları fark etmiş ve ilgili kurumlara gerekli hazırlıkların yapılması noktasında talimatlar vermiştir. Ülkemizde İslami finansın sosyal finans tarafına hitap eden kurumlarının hızlı bir şekilde gelişeceğini tahmin etmek kolaylıkla mümkündür.
İslami finansın girişimcilik ekosistemi ile kesiştiği noktalar arasında kitle fonlaması platformları ve İslami fintekler öne çıkmaktadır. Paya dayalı kitle fonlaması platformlarının kurulması ve ortaklığa dayalı olarak girişimlerin desteklenmesi İslami finansın arzu ettiği finansal yatırımların reel ekonomiyle birlikteliğini sağlamaktadır. Ayrıca şirket akitlerini yaygınlaştırarak ticari kâr zarar ortaklıklarını mümkün kılmaktadır. İslami fintekler ise İslami finansın ihtiyaç duyduğu teknoloji çözümlerini geliştirerek sistemin büyümesine imkân sağlamaktadır. IFN Fintech tarafından yayınlanan raporda küresel anlamda 275 İslami fintek şirketinin varlığından bahsedilmektedir. Ülkemizde Albaraka Garaj ve Kuveyt Türk’ün Senin Bankan, Lonca ve Architect gibi fintek alanında önemli girişimlerinin olduğu görülmektedir. Ayrıca ülkemizde Menapay, Wigorta, Maqasıd Capital, DigitalZakat, Mükafat Portföy, Paycell gibi önemli fintech girişimleri bulunmaktadır.
Sonuç olarak bankacılık, sigortacılık, sermaye piyasası araçları vb. sektörleriyle İslami finans ülkemizde büyük bir gelişim gösterme potansiyeline sahiptir. Türkiye’nin uluslararası bir finans cazibe merkezi olması yolunda da İslami finans alanında yaşanacak gelişmeler etkin rol oynayacaktır. Örneğin Borsa İstanbul tarafından oluşturulmaya başlanan Katılım Endeksleri sayesinde Körfez sermayesinden önemli yatırım fonları büyük tutarlarda yatırımlarını borsamıza yönlendirmeye başladılar. Yabancı yatırımcının oldukça azaldığı bu dönemde İslami finans kriterlerine uygun sunmuş olduğumuz sermaye piyasası enstrümanlarıyla yeni yatırımcılar kazanma fırsatı yakaladık. Dolayısıyla bu alanda atılacak adımlar gerek yurtiçi gerek yurtdışındaki yatırımcılar tarafından ödüllendirilecektir. Ayrıca “Türkiye Yüzyılı” programının vizyonlarından olan kalkınmanın yüzyılı, sürdürülebilirliğin yüzyılı ve değerlerin yüzyılı İslami finansın sahip olduğu vizyonla örtüşmektedir. Reel ekonomiyi destekleyerek ülkenin kalkınmasına katkı sunan İslami finans, aynı zamanda sürdürülebilirlik hedeflerine de sahiptir. Doğal kaynakları, çevreyi ve hatta insanları yıkıcı bir rekabet uğruna tüketen vahşi finansal kapitalizmin aksine İslami finans insandan başlayarak mahlukatı tahrip edici değil inşa edici bir vizyona sahiptir. Ayrıca değerlerimize uygun finans sistemi de İslami finanstır. Sayın Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde başlatılan “Türkiye Yüzyılı” programına İslami finansın sunacağı katkı aşikârdır.