Sudan’daki İç Karışıklık ve Bölgesel/Uluslararası Aktörlerin Yaklaşımı
Afrika’nın yüz ölçümü en geniş ülkelerinden Sudan, uzun yıllar küresel ve bölgesel güçlerin güç ve çıkar mücadelesine tanıklık etmiştir. 1952’den günümüze Afrika kıtasında en çok darbe ve darbe girişiminin yaşandığı ülkede, toplamda 16 darbe gerçekleşmiş ve bu sebeple ülke siyasi birliğini ve ekonomik kalkınmasını sağlama noktasında hayli istikrarsız bir tablo ortaya koymuştur. Bununla beraber Sudan, 2011 yılında BM’nin yürüttüğü ara buluculuk ve girişimler sonucunda ikiye bölünmüş ve Güney Sudan devleti kurulmuştur. Takip eden süreçte ise farklı etnik ve yerel topluluklar arasındaki ayrışmalar üzerinden Darfur bölgesinin sorunlu bir bölge hâline getirildiği söylenebilir.
Bu kırılgan siyasi zemin ve güvenlik atmosferine paralel olarak günümüzde ülke yeniden çatışmalara ve iç savaşa sahne olmaktadır. Bu bağlamda Abdulfettah Burhan liderliğindeki ordu güçleri ve Hemediti lakaplı Muhammed Hamdan Dagalo’ya bağlı paramiliter Hızlı Destek Güçleri (HDG) arasında devam eden askerî mücadele, ülkenin pek çok noktasında yerini ağır ve hafif silahların konuştuğu şiddetli çatışmalara bıraktı. Gelinen noktada Cancavit milis grubunun devamı olarak görülen HDG, Sudan’daki iç savaş ortamını tetikleyerek ülkeyi, başkent Hartum ve çevresi başta olmak üzere sivilleri merkeze alan bir kaos ortamına sürüklemektedir. Yer altı zenginliği ve Afrika Boynuzu’ndaki kritik konumu ile Sudan’ın bu krizden çıkmak için komşu bölgesel güçler başta olmak üzere uluslararası aktörlerin iş birliğine ihtiyaç duyduğu söylenebilir. Aksi takdirde Sudan’ın da geçmişte farklı örneklerde olduğu gibi (Afganistan, Mali vd.) devlet dışı aktörler ve terör grupları için “sığınacak limana” yani otorite boşluğunun hâkim olduğu bir devlete dönüşme ihtimali bulunuyor.
Sudan’daki güç çekişmesinin ve yaşanan son hadiselerin İsrail, Rusya destekli Wagner Özel Askeri Şirketi (ÖAŞ) ve bazı Körfez ülkelerinin içinde bulunduğu bir denge içinde yorumlamak mümkündür. Çünkü adı geçen aktörlerin her birinin Sudan’da ekonomik, askerî, jeopolitik ve güvenlik temelli çıkarları söz konusudur. Öyle ki Wagner ÖAŞ, geçmişte HDG birliklerinin eğitilmesinde ve farklı savaş noktalarında kullanılmasında etkin bir rol üstlenmişti. Rusya’nın bir diğer hedefi ise Kızıldeniz’de bir askerî üs edinmektir. Bu hedefine yönelik Doğu Afrika ve Afrika Boynuzu bölgesi genelinde bazı stratejik adımlar attığı gözlemlenmektedir. Benzer olarak Hemediti’nin de siyasi uzlaşı görüşmeleri kapsamında çok defa İsrail’e giderek burada ilgili yetkililerle görüştüğünü ve genel hatlarıyla İsrail ile yakın ilişkilere sahip olduğunu söylemek gerekir. Diğer taraftan İsrail’in ve ayrıca Hemediti’nin Darfur üzerinde yürüttüğü altın ticaretinde Wagner ve farklı Körfez ülkelerini kapsayan bir ağ kurduğu da açık kaynaklara yansımıştır. Tüm bunlardan hareketle Sudan’daki gelişmeleri yalnızca bir iç karışıklık olarak nitelendirmek doğru olmayabilir.
Türkiye’nin Rolü
Çatışmaların ardından başlatılan 3 günlük ateşkes süresince Türkiye, yürüttüğü tahliye operasyonlarıyla Afrikalı ülkeler ve Sudan’da vatandaşları bulunan Avrupa ülkeleri ile ABD tarafından gerek siyasi düzeyde gerekse kamuoyu tarafından takdirle karşılanmıştır. Öyle ki 24 Nisan tarihinde 13 otobüsle kara yolu üzerinden toplamda 640 kişiyi tahliye edilmiştir. Tahliye çalışmaları, büyük ölçüde Türkiye’nin Sudan Büyükelçiliği tarafından koordine edilmiştir. 25 Nisan tarihinde ise ek 500 kişinin daha güvenli bölgelere taşınarak benzer yollarla kara yolu üzerinden tahliyesi sağlanmıştır. Türkiye tarafından tahliye edilen siviller arasında Azerbaycan, Japonya, Çin, Meksika ve Yemen vatandaşları da yer almış; ilgili ülke makamları Türkiye’nin kurtarma çabalarından dolayı teşekkür ve takdirlerini Türk yetkililere sunmuştur. Sudan’a komşu Etiyopya’nın Gondar şehrine kara yolu üzerinden otobüslerle ulaşan Türk vatandaşları, buradan uçaklarla başkent Addis Ababa’ya ve buradan ise uçakla İstanbul’a ulaşmışlardır.
Türkiye’nin yakın geçmişte Libya’daki barış ve istikrarın sağlanması noktasında gösterdiği stratejik performans, Sudan’daki sürecin çözüme varmasında yine Türkiye’nin aktif rolünü gerekli kılıyor. Ömer Beşir döneminde Sevakin Adası’nın Türkiye’ye tahsis edilmesi, Sudan ile sahip olunan tarihsel bağlar ve güçlü ticari ilişkiler, bu argümanı destekler mahiyettedir.
Sonuç olarak olayların nereye ve nasıl evrileceğini zaman gösterecektir. El-Beşir iktidarına yönelik başlayan protestolardan sonra Sudan’ın akıbeti darbe, iç savaş ve kaoslarla yıllar geçirse de görüntü, bu kaos sahnesinin devam edeceği yönünde.
KRONOLOJİ
19 ARALIK 2018: Hayat pahalılığı nedeniyle başlayan gösteriler, ülke genelinde rejim karşıtlığına dönüştü.
11 NİSAN 2019: Ordu yönetime el koyarak 30 yıllık el-Beşir yönetimine el koydu ve iktidarı sonlandırdı.
17 AĞUSTOS 2019: Anayasal bildiri anlaşması imzalandı ve ilk defa askerî-sivil geçiş dönemi başladı.
3 EKİM 2020: Güney Sudan’ın başkenti Cuba’da, silahlı gruplarla barış anlaşması imzalandı.
23 EKİM 2020: Sudan, İsrail ile ilişkileri normalleştirmeyi kabul etti. ABD, Sudan’ı terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkardı.
25 EKİM 2021: Asker, hükûmeti feshetti ve Başbakan Abdullah Hamduk’u göz altına aldı.
21 KASIM 2021: Ordu, Abdullah Hamduk’u hükûmeti kurması için görevine tekrar iade etti.
02 OCAK 2022: Hamduk, siyasi krizin çözülememesi sebebiyle görevinden istifa etti.
05 ARALIK 2022: Asker-sivil arasında çerçeve anlaşması imzalandı.
06 NİSAN 2023: Ordu ve HDG arasındaki anlaşmazlıklar sebebiyle nihai anlaşmanın imzalanması süresiz ertelendi.
15 NİSAN 2023: Ordu ve HDG arasındaki gerginlik silahlı çatışmaya dönüştü ve iç kargaşa başladı.
YUSUF YILDIRIM
AYBİR GENEL SEKRETERİ
28.04.2023