Değişen Türkiye’de Gençliğin İnançlarına Nasıl Bakalım?
Doç. Dr. Abdullah İNCE
Gençlik biyolojik, psikolojik ve sosyolojik açıdan farklı şekillerde tanımlanan bir kavramdır. Kronolojik bakışı esas alırsak gençliği 15- 24 yaş arası dönem olarak tanımlayabiliriz. Ancak bu tanımın sosyokültürel bakımdan esnek bir tanım olduğunu unutmamak gerekiyor (UNDP, 2015, s. 9). Ülkemizde gençlik politikalarının hedef grubunun 14-29 yaş grubu olarak görülmesi bunun işaretlerinden biridir (Ulusal Gençlik ve Spor Politikası Belgesi, 2018, s. 4).
Günümüzde gençlik, “sorun odaklı” tartışmaların konusu olmaktadır. Gençlerin dindarlığı, inanç düzeyleri, inanç problemleri bu tartışmaların bir boyutunu oluşturuyor. Bu tartışmalara göre gençliğin inançları değişmekte, bozulmakta ya da gençlik dinden uzaklaşmaktadır. Diğer bir deyişle gençler inanç sorunu yaşamakta, deist, ateist, agnostik vb. olmaktadır.
Bu tartışmalar hakkında bir hükme varmak için ilk olarak toplumsal değişmenin doğasına yönelik bazı değerlendirmelerde bulunmak gerekir. Toplumsal gelenekler yüzyıllar içerisinde oluşmakta, nesilden nesile aktarılarak varlığını sürdürmektedir. Bu sebeple bir toplumun inancının kısa bir zamanda köklü bir şekilde değişeceğine dair yaklaşımları ihtiyatla karşılamak gerekir. Ancak bir taraftan da günümüzde toplumsal değişmenin hızının geçmişe göre hayli arttığını, değişmenin hızının daha fazla hissedildiğini görmek gerekiyor. Toplumsal değişmenin en açık izlenebileceği kesim şüphesiz gençlerdir.
Ülkemizde gençlik politikalarının hedef grubunun 14-29 yaş grubu olarak görülmektedir.
İkinci olarak konuya Türk toplum yapısının ana unsurları açısından bakmak gerekir. Türkiye’de toplumsal kültürü belirleyen en önemli unsur şüphesiz İslam’dır. Yüzyıllardır İslam, Türk toplumunun sosyal dokusunu, toplumsal ilişkilerini, değerlerini belirleyen ana unsur olmuştur. Ancak tarihten günümüze, Türk toplumunun İslam ile ilişkisini etkileyecek gelişmeler hep yaşanmıştır. Eski Türk kültürünün izleri ile İslam inancının etkileşimi, Şii kültürün Sünni kültürle etkileşimi, doğu mistisizminin Anadolu İslam anlayışı üzerindeki etkileri bu bağlamda zikredilebilecek örneklerdir. Toplumsal değişmenin doğal seyri açısından her zaman yaşanabilecek bu gelişmeler şüphesiz kendi döneminde belirli endişeler uyandırmıştır. Bu sebeple toplumsal değişmenin sadece hızının tartışıldığı bir dünyada her ortaya çıkan değişmeyi “yandık bittik” şeklinde karşılamak yerine soğukkanlılıkla karşılayıp anlamak daha doğru bir yaklaşımdır. Dolayısıyla toplumsal kültürün doğasına uygun olmayan ve Türk toplumunun alışık olmadığı inanç biçimlerinin varlığına dair iddiaların belirli bir endişe oluşturması doğal bir durumdur. Ancak bu iddiaların varlığı ve mahiyetini doğru değerlendirmek gerekir.
Türkiye’deki gençlik üzerine yapılan çalışmaların temel eksikliği teorik olarak yaklaştıkları meselenin gençlerde nasıl karşılık bulduğu konusunda yeterli veriye sahip olmamasıdır.
Gençlerin İnanç Problemlerine Nasıl Bakalım?
Türkiye’de gençliğin inançları, inançlarının mahiyeti, gençlik dindarlığı gibi konular son dönemde araştırmacıların ilgi odağını oluşturan konular arasındadır. Bu çalışmaları en genel çerçevede teorik çalışmalar ve alan araştırmaları olarak ikiye ayırmak mümkündür. Teorik çalışmalar genellikle deizm, ateizm, nihilizm ve agnostisizm gibi kavramların anlamı, kategorik ayırımları ve bunlara dini açıdan nasıl yaklaşılacağını ortaya koymaktadır. Bu tür çalışmalar meseleye İslami düşünce açısından yaklaşarak İslam inancını savunmaktadır. Ancak bu tür çalışmaların temel eksikliği teorik olarak yaklaştıkları meselenin gençlerde nasıl karşılık bulduğu konusunda yeterli veriye sahip olmamasıdır. Şüphesiz bu tür çalışmalar inanç sorunlarına İslami çerçeveden verilecek cevapları ortaya koymak açısından çok gereklidir. Ancak bu metinlerin bir kısmındaki temel eksiklik bazen konuyu sosyal gerçekliğin ötesinde zihinsel bir kurgu olarak görmektir. Bu durumda ortaya koydukları çözümlerin bir kısmı ne olduğu konusunda tam bir fikre ulaşılmamış bir konuda “yapılacakları söyleyen” bir öneriler setidir. Bu tür yaklaşımların –dikkatli olmadığımızda- gençleri etiketleyen bir dilin oluşmasına hizmet etmesi imkân dâhilindedir.
Türkiye’de gençliğin dindarlığı, inançlarının düzeyi ve inanma biçimleri konusunda fazlaca çalışmanın olmadığını ifade edebiliriz. Bu sebeple günümüz gençliğinin dinden uzaklaştığı, inancının bozulduğu yolundaki iddiaları ihtiyatla karşılamak gerekir. Çünkü elimizde geçmişle bugünü karşılayacak nitelikli bir veri seti bulunmamaktadır. Ancak artık sayıları giderek artan nitelikli çalışmalara rastlayabiliyoruz. Gençliğin inançları ile ilgili saha araştırmaları gençlerin inanç problemlerini anlama konusunda önemli katkılar sağlayacaktır. Bu konudaki çalışmalar arasında Bayyiğit (2011), DİB Dini Hayat Araştırması (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı, 2014), Can ve diğerleri (2013), Ocakoğlu (2020) ve Bilici’nin (2020) çalışmaları zikredilebilir. Bahsi geçen çalışmalar gençlik dindarlığını inanç, ibadet ve diğer bazı boyutları itibarıyla anlamaya yardımcı olmaktadır. Burada ismini zikrettiğimiz çalışmalar başta olmak üzere farklı dönemlerde ve farklı örneklemler üzerinde yapılmış birçok çalışmanın sonucu gençlerin Allah’a inanma oranlarının en az %95 seviyelerinde çoğunlukla da %99 civarında olduğunu göstermektedir. Hal böyle olunca saha araştırması verilerine dayanmaksızın gençlerin inançlarının bozulduğu, gençlerin dinden uzaklaştığı, deist ya da ateist olduğu yolundaki iddiaları ihtiyatla karşılamak gerekir.
Türkiye’de gençliğin inanç problemleri ile ilgili saha araştırmalarının artmasına rağmen konuyla ilgili tatmin edici çalışmaların olmadığı (Altıntaş, 2020, s. 153) ve bu konuyla ilgili derinlikli saha araştırması yapılması gerektiği ilgili kurumlarca dile getirilmektedir (DİB Güncel Dinî Meseleler İstişare Toplantısı-IX, 2018).
Gençlerin inançlarının bozulduğu, gençlerin dinden uzaklaştığı, deist ya da ateist olduğu yolundaki iddiaları ihtiyatla karşılamak gerekir.
Gençliğin İnanç Problemleri Konusundaki Bakış Açıları “Gerçek mi?”
Gençlerin inanç problemleri konusu aktüel bir konu haline gelmiştir. Dolayısıyla ilgili bilimsel çalışmalar yanında konuyla ilgili aktüel tartışmalar da dikkat çekmektedir. Ancak bilhassa aktüel tartışmaların bir kısmında meselenin kurgusal boyutu olgusal boyutunun önüne geçmiş durumdadır. Bu tür tutumlar meselenin kendi sosyal gerçekliğinde tartışılamaması riskini doğurmaktadır. Gençlik dindarlığı ve gençliğin inançları ile ilgili araştırma verileri bazı yayınlarda maalesef çarpıtılarak ya da bu hissi doğuracak şekilde ele alınmaktadır. Bu tür yayınlarda gençlik dindarlığı sosyal gerçekliği ifade etmek yerine siyasi birtakım göndermelerle ve “temenni” şeklinde sunulmaktadır. Konuyu anlamaktan çok manipüle ettiği hissi oluşturan bu çalışmalar problemi anlamanın önündeki önemli engellerden biridir.
Bir örnek vermek gerekirse biri yerli diğeri yabancı iki yayın organında çıkan ve hemen hemen aynı paralelde bir dil ve üslubun kullanıldığı bir haberde bir çalışmaya atıf yapılmaktadır. Bu haberlerde yazar ve çalışmanın ismine atıf yapılmaksızın kurum ismini öne çıkararak bir çalışmadan bahsedilmekte, çalışmanın “öğrencilerin zorunlu din derslerine, hükümetin dindar nesil projesine ve din kavramına tamamen direndiklerini ortaya koyduğu” mealinde iddialar yer almaktadır. Bu iddialara göre aslında dindarlıktan ve inançtan uzak bir hayat sürdüğü ima edilen gençler, Ramazan’da pandemi sebebiyle evinde ailesiyle birlikte kalmak zorunda olduğu için, ailelerinin zoruyla dindar bir yaşam sürmektedir. Haberin içeriğinde atıf yapılan diğer konulara bakıldığında bilimsel bir çalışmanın verilerinden yola çıkıldığı imajı ve iması verilmekte ancak metin boyunca siyasi göndermeler gözden kaçmamaktadır. Zira içeriğinden dolaylı bir şekilde ve saptırılarak söz edilen, ismi de hiçbir şekilde zikredilmeyen bir çalışmadan yola çıkılarak; haberde kendini “halife” olarak gören Erdoğan’ın “dindar nesil” hedefinin gerçekleşmediği vb. iddialar dile getirilmektedir. Yurtdışı kaynaklı İngilizce bir sitede (Bethan McKernan, 2020) yer alan bu haber, aynı saatlerde Türkiye’de bazı haber sitelerinde dil ve içeriği neredeyse aynı olacak şekilde dolaşıma sokulmuştur. İzleyebildiğimiz kadarıyla aynı içerik yaklaşık bir yıl sonra bazı haber sitelerinde yeniden gündeme getirilmiş ve aynı yanlışlar sürdürülmüştür (Bkz. Kömüş, 2021).
Gençlerin inançları ile ilgili konulardaki diğer bir değerlendirme biçimi değişme olgusuna yaklaşımla ilgili görünmektedir. Bu kategoride yer alan yaklaşımlar geleneksel davranış kalıplarına aykırı her değişmeyi “bozulma” olarak değerlendirme eğilimindedir. Bir araştırmacı tarafından “ataizm” olarak kavramsallaştırılan bu tutum hakikati ataların gözünden görme eğilimi ile dikkat çekmektedir. Bahsi geçen ataist tutuma göre hakikat, ataların gözünden görünenle eşleştirilmekte, bilhassa gençlerde gözlemlenen, dinselleştirilen geleneğe uymayan yeni yorum ve yaşam biçimleri yargılanmaktadır (Şimşek, 2020, 17-20). Ataist tutuma göre gençlerde gözlemlenen uzun saç, farklı giyim-kuşam biçimleri vb. unsurlar inanç ve dindarlık bakımından bir bozulma alametidir.
Kendi dönemimizden farklı olan her şeyi bozulma ve yozlaşma olarak yorumlamak esasında her devir için mümkün olan bir değerlendirme biçimidir.
Günümüzde yetişkinlerin bir kısmı gençleri kendileri ile kıyaslayarak anlama eğilimindedir. Buna göre yetişkin davranış kalıplarına uygun olmayan davranış, uygulama ve düşüncelerin neredeyse tamamı “ötekidir.” Bu tutum gençleri içinde bulunduğu gerçeklikten bağımsız bir şekilde değerlendirmenin getireceği problemleri görmemizi gerektirmektedir. Zira kendi dönemimizden farklı olan her şeyi bozulma ve yozlaşma olarak yorumlamak esasında her devir için mümkün olan bir değerlendirme biçimidir ve kendi içinde çelişkilidir. Aristo’dan bu yana dile getirilen “gençlerin bozulduğu” iddiası üzerine kurulu bu söylem olumsuz saydığı şeyleri genellikle kendini dışarıda tutarak tanımlamakta ve gençleri olumsuzluklarla eşleştirmektedir. Bu durumda “zamanelik” sadece gençleri içine alan bir tavır olmaktadır. Bu yaklaşımın belki de en mahzurlu taraflarından biri, gençlerde ortaya çıkan ve çoğunlukla sıradan davranışlar olarak görülebilecek bazı unsurları, farklı davranışları ya da birtakım sorgulamaları inançsızlık, deizm, dindarlıktan uzaklaşma olarak etiketlemesidir. Hâlbuki dini yükümlülük kapsamında yer almayan hususların dini yükümlülük kapsamında değerlendirilmesi önce dini bakımdan tartışılmalıdır (Erdoğan, 2021: 32, 188). Dindarlık ile inanç bile ayrı kavramlar iken gençlerin dini yaşamında eksiklik olarak görülemeyecek hususların deizm vb. etiketlerle zikredilmesi önemli bir tutarsızlık olarak değerlendirilebilir.
Gençlerde ortaya çıkan farklı davranma eğilimlerini nasıl değerlendirmek gerekir? Bu husus biraz da gençleri değerlendirenlerin kendi tutumunu ve hayata bakışını ortaya koyar. Zira her değişmenin “bozulma” olmadığı tartışmaya gerek bırakmayacak kadar açıktır. Bu durumda gençlerde ortaya çıkan değişme eğilimlerini farklı okumak da mümkündür. Zira gençler birtakım unsurları eleştirirken aslında kendi doğruları ile bir yaşam kurmak istemektedirler. Belki bu noktada tartışılabilecek konu gençlerin tutumlarının dine aykırı olup olmamasıdır. Dolayısı ile dine aykırı olmadıkça gençlerde ortaya çıkan farklılıklar bozulma değil özneleşme kendi değerleri üzerine bir yaşam kurma, toplumsal yaşamda aktif olarak yer alma eğilimi olarak görülebilir. Esasında böylesi bir durum her dönemde gençliğin yaşadığı doğal bir süreçtir. Bir çalışmaya göre kendini dindar olarak tanımlayan gençler, eleştirel düşünce ve söylemi gelişmenin anahtarı olarak görmekte böylelikle yaşamda bir özne olarak yer alma idealini ortaya koymuş olmaktadır (Özbolat, 2014: 61- 62). Bu çalışmaya göre gençlerin özneleşme teşebbüsü, dine ve tanrıya kayıtsızlık yerine kendi zaviyelerinden dini düşünce ve yaşamlarını kurma girişimidir. Çünkü gençler, belki de doğaları gereği, hâkim söyleme ve kendilerini kısıtladıklarını düşündükleri otoritelere karşı olarak, tek bir dini otoriteye bağlanmayı ve taklidi reddediyor ancak dini otoriteden tamamen vazgeçmeden kendi dindarlığını kurmak istiyorlar (Meydan ve Aydin, 2020: 310).
Gençleri söz dinlemediği, dini değerleri önemsemediği ve geleneklerden uzaklaştığı gerekçesiyle suçlayan yaklaşımların bir başka problemi, gençleri suçlayarak sorumluluğu üzerinden atmak istemesidir. Ancak ifade etmek gerekir ki hem gençlerdeki değişmeyi bozulma olarak okuma eğilimi hem de gençleri suçlayarak kendini temize çıkarma yaklaşımı, çoğu zaman iyi niyetli hatta dini kaygıların sonucu ortaya çıkan bir girişimdir. Bu durumda dini kaygılarımızın ne kadarının dini gerekçeler üzerine, ne kadarının dinselleşmiş geleneksel tutumlar üzerine bina edildiğini soruşturmak gerekir.
Şüphesiz gençlerde ortaya çıkan değişmeyi, dini davranış kalıpları ve dinsellik eğilimlerini değişimden ve “bozulmadan” kaygılanmakla birlikte, olduğu gibi anlamaya ve soğukkanlı çözümler üretmeye çalışan bir tutum da vardır. Çoğunlukla sivil toplum kuruluşlarında rastladığımız bu girişimlerin temel sorunları da ayrı bir yazının konusudur. Ancak kısaca ifade etmek gerekirse sivil toplumun bir kısmı problemi anlayacak uzun erimli çalışmalar yapmak ya da çalışmalara destek olmak yerine gençleri bir dolgu malzemesi olarak konumlandırmakta, ciddi çözüm üretilmesi gereken bir konuda gençler nesneleştirilmektedir. Dolayısıyla gençlerin inançlarıyla ilgili “kaygılanan” sivil toplum için gençlik tüketilen bir konunun, gençler de fotoğraf karelerini doldurmanın ötesinde bir anlam ifade etmemektedir. Bütün görünürlük, organizasyon sayısı, “paylaşımlara” rağmen Türkiye’deki fikri ekollerin gençlerle etkileşim oranının %3-4 seviyelerinde olması da bunu göstermektedir (Erdoğan, 2021).
SONUÇ
Türkiye’de gençliğin dindarlığı, dini inançları ve inanç problemleri ile ilgili tutumların meselenin sosyal gerçekliğini doğru okuyamadığı ifade edilebilir. Burada en fazla dikkat çeken husus gençleri, önyargılı ifadelerin ve gençleri merkeze koymayan yetişkin bakış açısına göre değerlendirmektir. Bunun temel sebeplerinden biri konuyu bilimsel verilere uygun ele almamak bir diğeri meseleye duygusal yaklaşmaktır.
Gençlerin inanç problemleri ile ilgili teorik çalışmaların temel eksikliği gençlerin inanç problemlerini tespit eden verilere dayanmaktan ziyade “zihnen var saydıkları” bir probleme teorik cevaplar üretmeye çalışmaktır. Bu çalışmalar “cevabı verilen” soru ve çözümlenen sorunların gençlerde gerçekte var olup olmadığı varsa ne anlama geldiği konusunda yeterli analize ulaşacak verilere dayanmamaktadır.
Gençlerin inanç problemleri ile ilgili çalışmaların bazılarında görülen önemli sorunlardan biri saha araştırması, istatistiki yöntemler, veri analizi ve yorumlaması gibi konularda bir formasyona sahip olmadan yapılan değerlendirmelerdir. Bahsi geçen araştırmaların bir kısmı saha araştırması verilerini doğru okuyamamaktan ve yorumlayamamaktan kaynaklı hatalara düşmektedir. Bu durum gençlerin inanç düzeyleri, inanç sorunları, dindarlığı gibi konulardaki yanlış algıları beslemektedir. Böylesi bir tutum kendi sahasında çok değerli olan çalışmaların kalitesini de düşürebilmektedir.
Gençlik döneminin en ciddi konularından biri olan inanç sorunları nitelikli alan araştırmalarıyla ortaya konarak analiz edilmelidir. Ancak konuyu anlama ve açıklamaya katkısı beklenen araştırmalarda ve bakış açılarında görülen eksiklikler gençlerin inanç sorunları konusundaki gerçekliği ortaya koymak yerine anlamayı zorlaştırmaktadır. İlgili araştırmaların bir kısmında görülen eksiklikler sebebiyle, gençlik dindarlığı ve gençlerin inanç sorunları anlamak ve açıklanmak yerine “tüketilmektedir”. Böylelikle en temel varlığımız olan gençler özne olarak görülmek yerine nesneleştirilen bir dilin kurbanı olmaktadır.