Şehir Hayatında İnsan Sağlığını Etkileyen Çevresel Etkenler
Doç. Dr. Orhan SEVİMOĞLU
İnsanlar son 50 yıldır şehir hayatının cazibesine kapılarak şehirlerde yaşamayı tercih etmektedir. Bu tercihi, geçmiş zamanlarda göçebeliği yaşayan insanların, kendi yaşam koşullarını iyileştirmek için bir alan bulup yerleşmeleri ve orada yerleşik bir hayat sürmeye başlamaları düşüncesine dayandırabiliriz. Şehir, şehirde yaşayanlara kırsalda yaşayanlara göre kolaylıklar sunmakta ve yüzyılın getirdiği imkânlarla beraber canlı bir yaşam sunmaktadır. Bunlarda şehir nüfusunun artmasına neden olmaktadır. Şehir yaşamı, insanın çevreyle olan etkileşimini de beraberinde getirmektedir. Şehirde yaşayan insanlar kendilerine sunulan imkanları en sonuna kadar kullanmak istemektedir. Bu imkanlardan; yaşanabilir konutlar, ulaşım için vasıtalar özellikle kişisel vasıtalar, günlük yaşam gereksinimlerini sağlamak için beslenme döngüsü ile yaşamın idamesi en önemlileridir. Konutlarımızda kullandığımız su, elektrik ve ısınma amaçlı enerji tüketimi önemli miktarda emisyonlar üretmekte ve çevreyi etkilemektedir. Kaynakların tüketimiyle oluşan emisyonlar, denizlere ve nehirlere bıraktığımız kullanılmış sular (arıtılmış veya arıtılmamış), atık olarak gönderdiğimiz çöplerin atık sahalarında depolanarak bertaraf edilmesi çevreyi ve canlıları etkilemektedir. Tüm bunları şehirleşmenin çevre üzerinde oluşturduğu baskı olarak ifade edebiliriz
Şehir hayatı insanın çevreyle olan etkileşimini de beraberinde getirmektedir.
ŞEHİR HAYATI VE HAVA KİRLİLİĞİ
Çevresel etkilerin bir kısmı şehir alanın dışında ve kontrollü bertaraf olduğu için şehirde yaşayanlara doğrudan etkisi az olabilir ancak bulunduğu çevreye etkisi dikkate alınabilir seviyede olmaktadır. Özellikle, şehirde yaşayanları doğrudan etkileyen ve maruz kalınan en önemli çevre problemi olarak hava kirliliği söylenebilir. Bizler içeceğimiz suyu tercih edebiliyoruz ancak soluyacağımız havayı tercih etme şansımız bulunmamaktadır. En fazla havasız kalabileceğimiz süre 30 saniyedir. Dolayısıyla solunan havanın kalitesinin istenen nitelikte ve insan sağlığına potansiyel zararının olmayacağı seviyede olması insanların temel hakkıdır. Niçin hava kirliliği insan için önem arz etmektedir ve bilim insanları bu konuyu uzunca bir zamandır çalışmaktadır sorusuna, en önemli nedeni hava kirliliğinin insan sağlığına doğrundan ve dolaylı olarak etkilerinden dolayıdır denebilir. Hava kirliliği soluduğumuz havanın içinde bulunan temel bileşenleri dışında insan sağlığına olumsuz yönde etkileyen maddelerin olması ve bunların seviyesinin istenen kriterlerin üstünde olması durumudur. Hava ile solunan bu maddeler gaz (SO2, O3, NOx) veya katı formda (partikül madde, elementler, iyonlar) olabilmektedir. Bu kirleticiler, şehirlerde kullandığımız ve hayatımızı yeri geldiğinde kolaylaştıran sistemlerden ortam havasına salınmaktadır. Bu emisyon kaynakları şehirde yaşayan insanların temel ihtiyaçlarını sağlayan gerekli sistemlerdir (vasıtalar, ısınma sistemleri vb.). Bunlardan taviz vermek yaşam konforunu düşüreceğinden dolayı düşünülemez.
Soluduğumuz hava kirliliği olduğunda, vücudumuzun bazı organları hemen sinyal verir. Mesela burnumuzun içi yanar, akciğerlerimiz yetersiz hava ile dolduğu için sinirlerimiz gerilir, gözlerimiz tahriş olduğundan dolayı sulanır. Hava kirletici parametrelerin hepsinin akut olarak aynı zamanda bizi etkilediği düşünülürse, vücut performansımız büyük oranda düşmesi olağandır. Bu olumsuzluklara, standartların dışında hava kalitesine sahip olan şehirlerde yaşayan insanlar maruz kalmaktadır. Bunun tersini düşünelim; temiz havası olan yerlerde yaşayan insanlar bu gibi olumsuz etkilerden uzaktırlar, dolayısıyla vücut aktiviteleri daha sağlıklıdır. Dolayısıyla şehirde yaşayan insanlar zamanlarının bir kısmını çevre yaşam kalitesi yüksek yerlerde geçirmek isterler. Kırsal alanda yaşayan insanlar bu gibi olumsuzluklardan etkilenmemektedirler, ancak şehir imkanlarından faydalanamamaktadırlar.
İçeceğimiz suyu tercih edebiliriz ancak soluyacağımız havayı tercih etme şansımız yoktur.
EV - OKUL - İŞ MEKANLARI VE HAVA KİRLİLİĞİ
Bununla beraber, yaşamımızın büyük çoğunluğu iç ortamda (ev, ofis, okul, vasıta) geçmektedir. Bu durumda, sadece dış ortam hava kalitesi değil, iç ortam hava kalitesi de iyi olmak durumundadır. Ancak, yaşadığımız iç ortamda bulunan eşyalar kendi emisyonlarını (ocak-fırın, halı, temizlik ürünleri) üretmektedir. İç ortam hava kalitesinin belirlenmesi ve riskleri konusunda birçok araştırma yapılmış, dış ortamın hava kalitesiyle beraber iç ortam hava kalitesini de dikkate almamız gerekliğini göstermektedir. Son zamanlarda astım vakalarının artmasıyla, iç ortam hava kalitesi iyileştirme çalışmaları ve uygulamaları yaygınlaşmaya başlanmıştır. Böylece her bir sorun, etkisi ile ortaya çıkmakta, şehir insanı da bu sorunu çözmek için arayışlarda bulunmakta ve hayat kalitesini iyileştirmeye çalışmaktadır. İç ortam hava kalitesinin iyileştirilmesi çalışmaları olarak; mesela, koku üreten ev eşyalarının azaltılması, özellikle formaldehit üreten mobilyalar yerine bu tür emisyonlar üretmeyen mobilyaların yaygınlaşması örnek verilebilir. Teknolojik uygulama olarak iç ortam havasını temizleyen cihazlar da yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
KOVİD-19’LE OLUŞAN FARKINDALIKLAR
Son iki yıldır bizi etkileyen Kovid-19 pandemisi de iç ortam hava kalitesinin önemini bize hatırlattı. O kadar sıkı bir uygulama başladı ki, iş yerleri müşteri kabulünü metre kare başına olacak kişi sayılarına göre yapmaya başladılar. Ulaşım araçlarında bir koltuk boş uygulaması ile yakın mesafe temas ve solunum yolu ile oluşacak negatif etkiler azaltılmaya çalışıldı. Bunun yanında klimalarda yaşayan mikroorganizmaların soğuk hava akımı ile ortama yayılacağı ve insan vücuduna girebileceği belirtilerek klimalar çalıştırılmadı. İç ortamın sık sık havalandırılması gerektiği veya iklimlendirme sistemlerinde virüs tutabilen yüksek kalitede filtrelerin kullanılması gerektiği belirtildi. Bu konular önceleri bilimsel olarak çalışılan ve bilim dergilerinde kalan, uygulamaya geçemeyen sorun çözücü önerilerdi. Pandemi zamanında bu çalışmalar birden bizim günlük hayatımızda uygulanır oldu. Konu sağlık olunca Koronavirüsten korunmak için her öneri dikkate alınır oldu. Bu arada, bilim dergilerinde halk sağlığı için sunulan bu bilgilerin toplum yararına olacak şekilde uygulamaya alınması gerektiği anlaşıldı. Temiz havanın insan sağlığı için ne kadar önemli olduğu Kovid-19 pandemisi zamanında anlaşılmış oldu. Buna karşın, günlük hayatımızda kişi, temiz hava hakkı olarak sigarasız ve dumansız ortamlarda bulunabilmeli. Ancak yetişkin nüfusun neredeyse beşte ikisi süreli sigara kullanmakta ve bu sayıya her geçen gün genç nüfustan katılım olmaktadır. Kişi sigara kullanarak kendisinin ücretini ödediği sigara dumanını soluyarak zehirlenmektedir. Her ne kadar sigara dumanının oluşturduğu sağlık sorunları kullanıcılar tarafından bilinse de, sağlık sisteminde sigara kaynaklı hastalıkların tedavisi yapılmaktadır. Bu hastaların büyük bir çoğunluğu kalp rahatsızlığı, akciğer kanseri ve diğer hastalıklar nedeniyle hayatlarını kaybetmektedir. Ne yazık ki şehir hayatının vermiş olduğu üstün bilgi, görgü ve kültürle beraber bu tür kötü alışkanlıklardan uzak durulması gerekirken, toplumun büyük bir kısmı kendine zarar veren tütün kullanımı alışkanlığından vazgeçememektedir.
Son iki yıldır bizi etkileyen Kovid-19 salgını de iç ortam hava kalitesinin önemini bize hatırlattı.
GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ
Şehrimizin diğer görünmez ve ancak varlığı aşikâr olup, miktarının yüksek olması durumunda halk sağlığını olumsuz yönde etkileyen bir çevre sorunu da gürültüdür. Gürültü çevrede bulunan sesin kabul edilebilir bir seviyenin üzerine çıkması olarak tarif ettiğimiz bir çevre kirliliği durumudur. Gürültü, bazen cisimlerin birbiri ile etkileşiminden kaynaklanır ve istenmeyen bir tür ses topluluğu olarak algılanır. Örneğin, şehirde yolda giden bir aracın tekerleğinin asfaltla olan etkileşiminden dolayı oluşan ses, gürültü olarak değerlendirilebilir. Onlarca aracın aynı noktadan geçmesi ve bu seslerin birleşmesi ile oluşan ses birlikteliği yol kaynaklı gürültü olarak ifade edilir. Gürültü desibel ile ifade edilir ve 120 desibelin üzerindeki ses dalgaları kulakta önemli işitme kayıplarına neden olabilmektedir. Tabii burada önemli olan maruziyet süresidir. 120 desibelin altındaki seslere maruz kalma durumunda ise işitme organlarımızda çeşitli sağlık problemleri oluşmaktadır. Gürültü, şehrin ürettiği halk sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olan bir çevre kirliliğidir. Şehirde oluşan gürültüden, işitme organımız ve buna bağlı olan nöron sinir sistemimiz ve nihayetinde beynimiz etkilenmektedir. Duyduğumuz sese göre vücut kimyamız ve ruh sağlımız etkilenmektedir. Şehrin yaşanabilir ekosisteminde önemli bir uygulama ise sesin emilebilirliğidir. Bu da bina yapılarının sesi soğurabilirliği ve şehrin ekolojik dokusu ile doğrudan ilişkilidir. Yatay bitki örtüsünün kalınlığı ve yoğunluğu oluşan şehir gürültüsünü soğurmada önemli bir fonksiyona sahiptir. Bunun için yaşam alanlarında insan yoğunluğunun az olması, buna karşın yoğun bitki örtüsü ile oluşacak bu ses kirliliğinin azaltılması önemli bir uygulamadır. Yeni şehirleşme konseptlerinde nüfus yoğunluğu düşük, ulaşılabilirliği yüksek, doğal ortama uyumlu yaşam alanları dizayn edilmelidir. Bunun tersi durumunda şehri baskılayan iki çevre kirliliği ön plana çıkar. Bunlardan birisi hava kirliliği diğeri de gürültü kirliliğidir. Havayı içindeki bileşenleri sorgulamadan her saniye solumak durumundayız. İyi kalitedeki hava bizi rahatlatır, ancak bunun tersi durumunda ise en basit olarak burnumuzun kaşınmasından tutun, akciğerimiz ve diğer organlarımızın etkilenmesine kadar vahim sonuçlar ile karşı karşıya kalırız. Buna ilaveten gürültü kirliliği nöronlarımızı ve beynimizi etkilemekte, etkiyi azaltmak için gürültüden uzak kalmakla veya işitme organımıza gürültü oluşturan sesin ulaşmasını engellemekle ancak kendimizi koruyabilmekteyiz. Ne yazık ki, normal şehir yaşamında belki bu pek mümkün görünmemektedir. Bu iki kirleticiyi aynı anda maruz kalmamız durumunda, hem solunum sistemimiz hem de işitme ve nöron sistemimiz etkilenir ve sonradan birçok sağlık problemlerinin oluşmasına neden olur. O halde şehirde bu iki çevre sorununun etkisini azaltacak yaşam şartlarını ve çevre koşullarını oluşturmak gerekir.
Gürültü şehrin ürettiği halk sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olan bir çevre kirliliğidir.
Sonuç
Hava kirliliğini olabildiğince en az seviyelere indirmek şehir yönetiminin temel hedefi olmalıdır. Bununla beraber lokal hava kirliliğinin sebebi olarak değerlendirebileceğimiz sigara kullanımı en az seviyeye indirilmeli, sigara kullanımının azaltılması için gerekli destek programları ve kültür aktiviteleri yapılmalıdır. Diğer yandan şehir gürültüsünün azaltılması için uzun vadeli ve belki pahalı tedbirler uygulanmalıdır. Çünkü yüksek gürültü insanlarda uzun vadede psikolojik sorunlar da oluşturmaktadır. Bundan dolayı gürültü seviyesinin azaltılması ve hava kalitesinin iyileştirilmesi şehir yaşamının kalitesinin arttırılması için önemli bir gerekliliktir.