Söyleşi
Dr. Fahrettin KOCA
Sağlık Bakanı
Sağlık personelimizin inanılmaz bir adanmışlıkla çalışması bizi farklı kılan noktaların başında geliyor.
Prof. Dr. Mustafa Kasım KARAHOCAGİL
Kovid-19’un ortaya çıkışı ile ilgili kesin bir bilgiye sahip miyiz? Kovid-19 nasıl ortaya çıktı?
Kovid-19 adını alan hastalık ilk olarak Çin’in Wuhan kentinde 31 Aralık 2019 tarihinde bildirilen ve hastalarda benzer tablo ile seyrederek, ölümle sonuçlanabilen bir hastalık olarak dünyaya duyuruldu. Yapılan çalışmalarda hastalığa solunum yolu ile bulaşan bir virüs olan koronavirüs ailesinden, o güne kadar tanımlanmamış bir virüsün yol açtığı tespit edildi. İlk zamanlar yeni tip koronavirüs olarak adlandırılan bu virüs daha sonra SARS-CoV2 adını aldı. Yaptığı hastalığa da koronavirüs hastalığının İngilizce baş harfleri nedeniyle ve ilk olarak 2019 yılında tespit edilmesi sebebiyle Kovid-19 adı verildi. Virüsün ortaya çıkışı ile ilgili çok spekülasyon yapıldı, yarasalardan insana bulaşarak hastalık yapabilen bir virüs olduğu halen en çok kabul gören teori. Bir ihtimaldir ki nasıl ortaya çıktığı, nasıl bir mutasyon geçirerek insanda hastalık yapabildiği net olarak hiç ortaya çıkarılamayacak. Zaten şu andaki gündemimiz de nasıl ortaya çıktığından çok nasıl yok edilebileceği veya insanlardaki etkisinin nasıl sınırlanabileceği.
Sağlık Bakanlığı’mızın küresel salgın öncesinde bu tür salgınlara karşı nasıl bir hazırlığı vardı, yaşanan tecrübe ışığında hazırlıklı olmadığımız alanlar, konular hakkında ne söylersiniz?
Bakanlığımızın sekreteryasını yürüttüğü ve her sene toplanarak hazırlıkları değerlendiren bir Pandemi Kurulu zaten mevcuttu. Biz daha bugün yaşadığımız durum henüz hayallere bile gelmezken Eylül 2019’da Resmî Gazete’de “Küresel Grip Salgını” yani “Pandemi” genelgemizi yayınlayarak hem kendi teşkilatımızın hem de paydaş kurumlarımızın bu konuda hazırlıklı olması hususunda uyarmıştık. Aslında tüm paydaşlarımız böyle bir tehdit karşısında ne yapacağını bilmekteydi. Bu hazırlıklı olma hali ülkemize koronavirüsün girişini üç ay geciktirdi. Bu sayede hem hazırlıklarımızı tekrar gözden geçirme hem de karşılaşacağımız duruma karşı tedbirlerimizi arttırma fırsatı yakaladık.
Mevcut durumda gelişmişlik seviyesinde bizden çok yukarıdaki ülkelerin çoğundan daha hazırlıklı olduğumuzu net olarak söyleyebilirim. Sağlık sistemimizin teyakkuza geçerek Kovid-19 hastalarına hizmet verecek şekilde reorganize olması, koruyucu ekipmanlarda noktasal bir iki sıkıntı dışında sistemik bir darboğaz yaşanmaması, sağlık personelimizin inanılmaz bir adanmışlıkla çalışması bizi farklı kılan noktaların başında geliyor. Tabii ki o dönemde eleştiriler geldi. Başta test politikamız çok eleştirildi, ama biz yerli test kitimizle bunun da üstesinden geldik. Bizim en önemli farkımız gelen tüm yapıcı eleştirileri dikkate alarak eksiklerimizi hızla kapatmaya çalışmamızdır.
Ülkemizde Kovid-19’a karşı Sağlık Bakanlığı’nın koordinasyonunda başarılı bir mücadele yürütüldüğü tüm dünyada genel kabul görüyor. Geldiğimiz mevcut durumda küresel salgın ülkemiz açısından kontrol altına alındı diyebilir miyiz veya bunu söyleyebilmemiz için nasıl bir tabloyu yakalamalıyız?
Burada elde edilen başarıyı sadece Sağlık Bakanlığının hanesine yazmak doğru olmayacaktır. Bu başarı Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yürütülen tüm kamu kuruluşlarımızın katılımı ve vatandaşlarımızın büyük desteği ile elde edilen bir başarıdır, ancak bu başarı dediğimiz bir zafer değildir. Küresel salgın dünya üzerindeki son vaka bitmedikçe, yani tehdit ortadan kalkmadıkça bitmeyecektir. Ülkemiz açısından kontrollü gitmekteyiz, ancak tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sonbaharın başlaması ile hastalığın yayılım hızı artmıştır. Bu artış beklemediğimiz bir durum değildir, solunum yolu ile bulaşan tüm viral hastalıkların bu mevsimde artışı beklenen bir durumdur, koronavirüsün de bu şekilde yeniden hız kazanacağı, beklenen ancak istenmeyen bir durumdur. Nitekim havaların soğuması ile hasta sayısı ülkemizde de artmıştır.
Maske, mesafe, temizlik öncelikli tedbirlerimiz olmalı, nefes almak gibi hayatımızın vazgeçilmez, ihmal edilmez birer parçası olmalı.
Tedbirlere uyulmasını ısrarla istememizin temelinde bu yatmaktadır. Tedbirlere ne kadar iyi uyulursa, virüsün bulaşma, dolayısıyla hastalık yapma gücü de o nispette azalacaktır.
Bazı Avrupa ülkeleri Amerika’da vaka ölüm oranları %10’un üzerine çıkmışken, ülkemizde %2,5 civarında seyretmesini nasıl açıklıyorsunuz, neleri daha doğru yapıyoruz, Kovid-19 salgınında ülkemizin ölüm oranlarında yakaladığı bu başarının arkasındaki en önemli etkenler nelerdir?
Ülkemiz daha ilk günden itibaren bilimi öne aldı. Koronavirüs Bilim Kurulu oluşturarak bilim adamlarımızın konu ile ilgili değerlendirmelerini aldık. Tavsiyelerini hayata geçirdik. Hastalığın tedavisinde de belli şablonlara takılı kalmadık. Bilim kurulumuzun önerileri doğrultusunda ülkemiz kendi tedavi protokollerini geliştirdi.
Erken oksijen tedavisi, geç entübasyon, ilaçlara erkenden başlama, yaygın ilaç temini gibi uygulamalarla hastalığa erkenden müdahale ederek ağır hasta sayısını azaltma yönünde yoğun bir çaba gösterdik. Nitekim elimizdeki rakamlar bu husustaki başarımıza işaret etmekte.
Temaslıların takip edilerek testler yapılması, şüpheli ve pozitif kişilerin izolasyona alınması, semptomu olmasa dahi bu hastalıkta etkili olduğu düşünülen tedavi protokollerinin uygulanması, herkese ücretsiz ilaç temini gibi sahayı kontrol altında tutan uygulamalar da hasta sayısının, dolayısıyla can kaybımızın düşük seviyede seyretmesine yardımcı oldu.
Dünya Sağlık Örgütü salgının en kötü günlerini henüz görmediğimizi sık sık ifade ediyor, dünyada ve ülkemizde salgının seyri açısından bu ifadeye katılıyor musunuz, salgının önümüzdeki sonbahar ve kış aylarında nasıl bir seyir izleyeceğini öngörüyorsunuz?
Dünya Sağlık Örgütü geçmişte yaşanan pandemilerden ders almış bir örgüt. Yakın tarihte yaşanan İspanyol Gribi salgınında yaşanan can kayıplarının acısını taze olarak kurumsal belleğinde tutuyor. Benzer bir tablonun Kovid-19 pandemisi için de yaşanmaması için, o dönem yapılan hataların tekrarlanmaması adına tüm ülkeleri ciddi tedbirler almaya davet etmesi çok doğal.
Biraz önce ifade ettiğim gibi, Kovid-19’un etkeni SARS-CoV2, yani halk arasında artık “korona” diye çok iyi bilinen virüs solunum yolu ile bulaşıyor. Solunum yolu ile enfeksiyon yapan virüsler genel bir kaide olarak sonbahar ve kış aylarında daha etkili olurlar. İnsanların kapalı yerlerde daha fazla vakit geçirmeleri, birbirleri ile daha yakın temasta olmaları, soğuk nedeniyle vücut direncinin düşmesi gibi durumlar tüm solunum yolu enfeksiyonlarının artması için birer sebeptir. Kovid-19 hastalığı da tabiatı itibarıyla buna uyacaktır.
Ülkemizde de aynen buna uygun bir seyir görülmektedir. Kişisel tedbirlere sıkı sıkıya uyarak büyük oranda korunmak mümkün olsa da, tamamen engellemek mümkün olamamaktadır.
Önümüzdeki sonbahar aylarında mevsimsel grip ve Kovid-19 vakalarının birbiriyle karışması bilim çevrelerini tedirgin ediyor. Bu durum salgının ülkemizdeki yayılımını nasıl etkiler, bunun için ek tedbirler düşünüyor musunuz? Yine sert tedbirlerle karşı karşıya kalacak mıyız, mesela okulların açılmama veya açılsa bile yeniden kapanma ihtimali var mı?
Mevsimsel grip ve Kovid-19 oluşturdukları tablo açısından ayırt edilmesi zor iki hastalık. Ancak Kovid-19’a karşı alınan kişisel tedbirler mevsimsel gribin bulaşmasını önemli ölçüde önlemekte. Bu nedenle geçtiğimiz ilkbahar döneminde mevsimsel grip vakalarının neredeyse sıfıra yaklaştığını görüyoruz. Bu sonbahar bu iki tablonun karışma ihtimalini asgariye indirmek için riskli gruplardan başlayarak grip aşısı yaptıracağız.
Hasta sayısında zorlayıcı bir artış olursa, kişisel tedbirlerin yetersiz kaldığı durum gelişirse vatandaşlarımızın sağlığını koruma adına gerekli tedbirler yeniden uygulanabilecektir.
Ülkemizde ilk görülen Kovid-19 vakalarına nazaran sonradan görülen vakaların daha hafif seyrettiği yaygın bir kanaat, buna katılıyor musunuz, virüsün mutasyona uğramış veya saldırganlığının azalmış olma ihtimali var mıdır?
Bu kanaate maalesef ben katılmıyorum. Hastalığın hafif seyretmesinde erkenden başlanan tedavilerin etkisi önemli olmuştur. Virüsün kendisini zayıflatacak, saldırganlığını azaltacak, hastalık yapama gücünü azaltacak şekilde bir mutasyona uğradığı hem bilimsel olarak tespit edilememiştir hem de bizim böyle bir gözlemimiz yok. Virüs tehdidini tam olarak sürdürmektedir.
Hekim ve hemşire sayısında kendimizi kıyasladığımız OECD ülkelerine göre çok gerilerdeyiz. Sağlık personelimizin diğer ülkelerden önemli farkı, fedakârlık ve adanmışlık duygusu içinde ihtiyaç duyan herkese el uzatmasıdır.
Ülkemizin Kovid-19 salgını ile mücadelesinde aşı ve ilaç geliştirme çalışmaları açısından geldiği son durum nedir, bu konuda tıbbi cihaz ve kişisel koruyucu ekipman alanında olduğu gibi yakın zamanda bir başarı hikayesi mümkün görünüyor mu?
Birçok ülkede aşı çalışmaları yürütülmektedir. Dünyaya paralel olarak ülkemizde de 16 ayrı aşı çalışması yapılmaktadır. Bunlardan bir tanesi klinik öncesi dönemi başarıyla tamamlayarak insan denemelerine başlamıştır. Ümidimiz bu çalışmaların en az birinin başarı ile sonuçlanarak, başta vatandaşlarımız olmak üzere tüm insanlığın sağlığını kazanmasını sağlamasıdır.
Bu arada da Çin ve Almanya kaynaklı aşıların ülkemizde de faz çalışmaları devam etmektedir. Bu yıl henüz bitmeden aşıya kavuşmanın ümidi içindeyim.
Son dönemde sağlık sistemimizde yaşanan olumlu gelişmeler, Kovid-19 ile mücadeleyi nasıl etkiledi?
Son 18 yıldır ülkemiz sağlık alanında tüm dünyaya örnek olabilecek bir başarı hikayesi yazdı. Sağlığa erişimde getirilen eşitlik, sağlık altyapısı ve insan gücüne yapılan yatırımlar Kovid-19 ile mücadelemizde en büyük gücümüz oldu. Diğer ülkelerin yaşadığı darboğazların ülkemizde görülmemesi bu sürecin sonunda diğer dünya ülkelerine sağlık alanına yatırım yapmanın önemini bir kez daha kanıtlamıştır.
Bilgi, donanım ve insan kaynağı açısından sağlık sistemimiz Kovid-19 ile mücadele için yeterli miydi? Eksikleri nasıl tolere ettiniz?
Bilgi açısından sağlık personelimizin eksiği yoktur, tecrübe açısından ise onlardan çok öndedir. Donanım açısından kişi başına düşen hastane yatağı sayısında geri olsak da, yoğun bakım yatağı sayısındaki avantajımız ağır hastaların başarı ile tedavi edilmesinde büyük fayda sağladı. Ülkemizde hasta seçme mecburiyeti olmadan ihtiyaç duyan her hastaya yoğun bakımda tedavi imkanı sağlanmaktadır.
Hekim ve hemşire sayısında kendimizi kıyasladığımız OECD ülkelerine göre çok gerilerdeyiz. Ancak bizim sağlık personelimizin diğerlerinden önemli farkı, fedakârlık ve adanmışlık duygusu içinde ihtiyaç duyan herkese el uzatmaktır. Eksiklerimiz olduysa da sağlık çalışanlarımızın fedakarlıkları sayesinde bu vatandaşımıza hissettirilmedi. Bize ulaşan eksikleri de en hızlı şekilde tamamlamaya çalıştık.
Kovid-19 salgını sağlık sitemimizi nasıl etkiledi, salgın sonrasında sağlık sistemimizde nasıl bir değişim bekliyor ve planlıyorsunuz?
Sağlık sistemimiz önemli bir stres testinden başarı ile geçmekte. Sistem kendini pandemi şartlarına göre reorganize ederek aciliyeti olan bu duruma doğru şekilde cevap vermeyi başardı. Ertelenebilecek sağlık ihtiyaçlarının vatandaşlarımızın sağlıklarını risk altına atmadan ertelenmesini sağlayarak gecikmeli olsa da karşılanmasını sağlarken, ertelenmesi mümkün olmayan sağlık durumlarına müdahaleye aynı hızda devam etti.
Salgın sonrasında dünyanın düzeni hiçbir zaman eski halini almayacak. Her an böyle bir pandeminin tekrar edebileceği hatırlarda yer edecek. Sağlık sistemleri bir sonraki pandemiye daha uygun cevap verebilme adına kendisini hazırlıklı tutacak. Ülkemiz de bu durumdan etkilenecek tabii ki. Belki teknolojiden daha fazla istifade eden, yüzyüze görüşmeleri daha aza indiren bir sağlık sistemi olacak.
Bu süreçte sizi en çok neler zorladı?
Beni en çok zorlayan başta sağlık çalışanları olarak her gün yaşadığımız can kayıplarını duyurmak oldu. Hala da en çok zorlayan odur. Verdiğim rakamların birer sayı olmanın ötesinde birer can olduğunu derinden hissetmek üzerimde ağır bir yük. Rakamı her gün bir aşağı çekebilir miyiz diye, yapabileceğimiz bir şey daha var mıydı diye düşünürüm.
Virüsün kendisini zayıflatacak, saldırganlığını, hastalık yapama gücünü azaltacak şekilde bir mutasyona uğradığı hem bilimsel olarak tespit edilememiştir hem de bizim böyle bir gözlemimiz yoktur. Virüs tehdidini tam olarak sürdürmektedir.
Salgın döneminin sosyolojisini nasıl yönettiniz? Hassasiyetlerinize halktan ve kamuoyundan tam olarak karşılık alabildiniz mi?
Bu dönemde en önemli gücü - müz vatandaşımıza karşı şeffaf ve samimi olmaktı. Vatandaşımızla şeffaf bir şekilde bildiklerimizi paylaşmak, bunu da samimiyetle dile getirmenin toplum içinde karşılık gördüğünü hissediyorum. Bir hastanede dolaşırken küçük bir evladımızın arkamdan “Fahrettin Koca değil mi o?” diye seslenmesi benim için toplumdan aldığım karşılığın en güzeli olmuştu.
Salgının sağlık alanı dışındaki (eğitim, ekonomi) alanlara etkilerinde de bütün dikkatler bilim kuruluna yöneldi. Bu baskı ile nasıl başa çıktınız?
Bilim kurulumuz kendi tecrübeleri ve dünyadan edindikleri bilgiler ışığında pandeminin ülkemizdeki seyrini yakından izleyerek önemli tavsiyelerde bulunmuşlardır. Halen de bu şekilde görevlerini yapmaktadırlar.
Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde hükümet üyelerimiz bu kararların hayata geçmesinde önemli katkılar sağlamışlardır. Tabii ki bir ülkede eğitimi durdurmak, sanayiyi yavaşlatmak, ticarete önemli etkileri olan kısıtlamalar getirmek tek başına Sağlık Bakanlığının gerçekleştirebileceği bir konu değil. Diğer bakanlıklarımız geçtiğimiz dönem uygulanan bu kısıtlamaların insanlara etkisini asgaride tutmak için önemli çalışmalar yapmışlardır. Bu dönemi oldukça sıkıntılı geçirsek de, geri dönüşü olmayan hasarlar almadan atlatmayı başardık.
Bu kısıtlamaların toplumun sosyal yapısı, hatta toplum psikolojisi üzerine de büyük etkileri oldu. Bu etkileri değerlendirmek, alınabilecek tedbirleri belirlemek adına Toplum Bilimleri Kurulu adı altında bir bilim kurulu daha teşkil ettik. Bu kurulumuz da toplumun nabzını tutarak bize çeşitli önerilerde bulunmaktadır. Ayrıca geniş çaplı araştırmalar yürütmeye başlamışlardır. Sonuçlarını önümüzdeki günlerde kamuoyumuzla paylaşacağız.
Salgın döneminde diğer ülkelerle ilişkimiz nasıl etkilendi? Yardımlar gönderdiğimizi biliyoruz. Ne kadar ülkeye ne kadar yardım gönderdik?
Salgın zamanında tüm ülkeler kapılarını dışarıya kapattılar. Önemli bir kavşak noktası olan ülkemiz de kendini dışarıya kapatmıştı. İnsan hareketinin çok olduğu ülkemizin bu kapatmadan olumsuz etkilendiği muhakkaktır. Ancak biz başta edindiğimiz bilgi ve tecrübeler olmak üzere tüm imkanlarımızı diğer ülkelerle paylaşmayı tercih ettik, bunu insani bir görev olarak gördük. Bu süreçte 159 ülkeye, koruyucu malzeme yardımı ve ihracı yaptık.
Kovid-19 virüsünden kaynaklanan salgın döneminin ne zaman sona ereceğini öngörüyorsunuz?
Bunu kesin tarih olarak tahmin etmek çok zor. Ancak önümüzdeki yılın ortalarından önce tehlikenin ortadan kalkmayacağını tahmin etmek zor değil.
Kovid-19’dan sonraki süreçte farklı virüs salgınları olma ihtimali nedir? Bu durumlara nasıl hazırlanmalıyız?
Böyle bir virüs salgını olduysa bundan sonra olmaz deme şansımız yok. Pandeminin yayılmasını yavaşlatıcı tedbirlerin öncelikli olduğu, hastaların tedavi imkanlarına erişimin kısıtlı olmayacağı, rezerv kaynakların elde hazır tutulduğu şekilde hazır olmak gerekecektir.
Son olarak genelde salgın dönemleri, özelde ise Kovid-19 süreci ile ilgili olarak insanımıza önerileriniz nelerdir?
Kişisel korunma tedbirleri çok önemli. Sürekli söylediğim gibi maske, mesafe, temizlik öncelikli tedbirlerimiz olmalı, nefes almak gibi hayatımızın vazgeçilmez, ihmal edilmez birer parçası olmalı. Gereksiz yere kalabalıklara karışma, şart olmayan her buluşma kendi başına riski arttırmaktadır. Bu durumlarda maskeyi doğru kullanmak, diğer insanlarla mesafeli durmak ve başta el temizliği olmak üzere temizliğe dikkat etmek hayat kurtarıcıdır.
En önemli gücümüz vatandaşımıza karşı şeffaf ve samimi olmaktı. Vatandaşımızla şeffaf bir şekilde bildiklerimizi paylaşmak, bunu da samimiyetle dile getirmenin toplum içinde karşılık gördüğünü hissediyorum.
Dr. Fahrettin KOCA
Sağlık Bakanı
Dr. Fahrettin Koca, 2 Ocak 1965’te Konya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu kentte, liseyi Bursa Erkek Lisesi’nde bitirdi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 1988’de tamamlayarak tıp doktoru unvanını aldı. İhtisasını İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nda tamamlayarak 1995’te Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı oldu.
Çeşitli sağlık kurumlarında hekimlik ve medikal direktörlük görevlerinde bulundu. Kurduğu ve başkanlığını yürüttüğü sağlık kurumlarında Türkiye’nin sağlıkta dönüşüm politikaları doğrultusunda önemli atılımlar gerçekleştirdi. Başkanı olduğu Türkiye Eğitim Sağlık ve Araştırma (TESA) Vakfı tarafından 2009 yılında kurulan İstanbul Medipol Üniversitesi’nin Mütevelli Heyeti Başkanlığını yürüttü.
Evli ve dört çocuk babası olan Koca’nın Türk Pediatri Kurumu, Pediatrik Metabolizma ve Beslenme Derneği, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Sağlık Meslek Komitesi, Özel Hastaneler Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) üyelikleri bulunmaktadır. Aynı zamanda Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi (DEİK) Eğitim Komitesi İş Konseyi Başkan Yardımcısı, Vakıf Üniversite Hastaneleri Derneği’nin Başkanı ve Hizmet İhracatçıları Birliği Sağlık Hizmetleri Komitesi Başkanıdır.