Yeni Türkiye İçin Yeni Kuşaklar: Sorun mu, Fırsat mı?
Doç. Dr. Aydın AKTAY
Kuşak tanımlamaları meselesi; kuşaklar boyunca bireylerin kişilik gelişimi üzerinde toplumun, zamanın ve mekanın etkilerinin temel alındığı ve bu temel üzerine şekillenen kuşakların izdüşümlerini siyasette, sanatta, eğitimde, sosyal alanın pek çok veçhesinde değerlendirmeye çalıştığımız bir konudur. Bu anlamda felsefi, tarihi, siyasi, sosyolojik okumalar eşliğinde arka planını oluşturduğumuz bu konunun son zamanlarda gelişen ve değişen toplumsal kodlara paralel olarak ehemmiyet kazandığı görülmektedir. 1970’lerde ve hatta bugün bile kuşaklararası farklılaşma sosyal bilimcilerin esas inceleme konularından biri haline gelmiştir. Kuşakları sadece doğdukları zaman dilimleri baz alınarak sınıflandırmanın çeşitli handikapları vardır. “Yeni Türkiye’de Yeni Kuşaklar” adlı çalışmamızda bu handikapları bir taraftan aşma niyetimiz, öte yandan toplumsal eğilimleri besleyen ortak zaman ve mekanlarda bireylerin kişiliğini şekillendiren olaylar dizisinin belli yaş grupları üzerindeki etkilerini de göstermek gibi bir amacımız vardı. Bu çalışmada da, Eski ve Yeni Türkiye mukayesesi yapılarak, kuşakların her birinin Türkiye’nin hangi durumuna ve dönemine denk düştüğü gösterilmektedir.
Eski Türkiye’nin kuşakları olarak Sıfır ve W kuşağı temayüz ederken, Yeni Türkiye’de Y ve Z kuşakları etkin...
Bu anlamda, hem Eski hem de Yeni Türkiye betimlemeleri yanında her iki Türkiye’nin arasında bir geçiş köprüsü gibi duran ara dönem Türkiye’si de söz konusu edilmektedir. Eski Türkiye’nin kuşakları olarak Sıfır ve W kuşağı temayüz ederken, Yeni Türkiye’de Y ve Z kuşakları etkin... X Kuşağının da geçiş, yani ara dönem Türkiye’sinin, arada kalmış, Eski ve Yeni Türkiye’den de pay kapmış bir kuşak olarak betimlenmesi yapılıyor. Böylece, Yeni Türkiye’de temayüz eden Yeni Kuşakları bir sorun mu bir fırsat olarak mı karşılayacağımıza dair sorunun bir cevabı aranmaktadır. Bu çalışmanın hesaplaştığı temel sorunlardan birisi de kuşak tasnifleri ile ilgili literatürün batı menşeli olmasının ülkemizde ortaya çıkardığı garipliklerdir.
X Kuşağının geçiş, arada kalmış, Eski ve Yeni Türkiye’den de pay kapmış bir kuşak olarak betimlenmesi yapılıyor.
Karşılaştırılmalı Eski ve Yeni Türkiye Tablosu
Eski Türkiye
Eski Türkiye’de kapalı bir ekonomi vardı. Müdahaleci bir devlet anlayışı hakimdir. Tarıma dayalı bir ekonomi yanında, toplumun geleneksel örüntüleri ilişkilere hakimdir, Nüfus yoğunluğu, kırsal tarım alanlarındadır, yani nüfusun dörtte üçü kırsaldır, köylüdür. Yerli malı üretim ve tüketim, toplumsal yapıda tektiplik/homojenlik esaslıdır. Toplumun her katmanında ve bütün kurumlarda çok ciddi bir şiddet görünümü ve onayı var. Tüm toplumsal katmanlarda hiyerarşi var. Özellikle ailede evin reisi erkektir ve ailenin tüm bireyleri arasında hiyerarşik bir rol dağılımı vardır. Hiyerarşik durum başta eğitim, sağlık olmak üzere her alanda kendini gösteriyor. Seçenekler ve fırsatlar az, bu yüzden de sınıf atlama ihtimali de azdır. Askeri darbeler/koalisyonlar/siyasi, ekonomik istikrarsızlıkla ilgili ve içerikli olaylar var bu dönemde. Bu dönem; siyasette, eğitimde ekonomide ve neredeyse her alanda vesayetçi odakların, tekelci yapıların hakim olduğu bir dönemdir.
Yeni Türkiye
Yeni Türkiye diye adlandırdığımız dönemde, açık/serbest piyasa ekonomisi/liberal bir düzen var. Hizmetçi devlet/Garsoniyer anlayış hakimdir. Şehirli/Eğitimli toplum/seküler örüntüler, nüfus yoğunluğu şehirli (%95) bir demografik yapı var. İthalat/ihracat serbestiyetinin olduğu, rekabetçi piyasa koşullarının egemen olduğu bir ortam vardır. Çeşitlilik/ heterojen toplum, şiddete karşı duyarlılık ve hesap verilebilirlik, eşitlikçi toplum modeli, seçenek ve fırsat bolluğu, sınıf atlama ihtimali, istikrar ve koalisyonların olmadığı kitle partilerinin egemenliğinde bir iktidar, halk iradesine ve eşitliğine vurgu yapılan bir dönem söz konusudur.
Eski/Yeni Türkiye’de Kuşakların Tasnif'i ve Betimlenmesi
Ülkemizde, Sıfır ve W kuşakları Eski; Y ve Z Kuşakları Yeni Türkiye’nin kuşaklarıdır. Bu iki kuşağın ortasında da X kuşağı var. Dünyada ise I ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük kayıplar veren Batı toplumları, geleceğe dair büyük bir endişe içine giriyor. Bu sebeple 1950’li yıllarda II. Dünya Savaşı’nın akabinde çok ciddi bir çocuk yapma hevesi vardır ve o dönemde birçok aile çocuk sahibi olmuştur. O döneme “Baby Boomers” (bebek patlaması) dönemi diyorlar. Bu dönemde doğan çocuklar 68 Kuşağı’nı oluşturuyor. Bunlardan önce iki dünya savaşını yaşamış ve büyük dramlar, acılar yaşamış ama bunlara karşı çıkamayıp sadece yöneticilerin cephelere sürdüğü Sessiz Kuşak (Silent Kuşağı) vardı. Bunlar da Baby Boomer kuşağının babaları, dedeleri oluyor.
Bizim de 1923 ve 1950’li yıllarda yaşayan dedelerimiz vardı. Yani cumhuriyetin ilk nesliydi onlar. Bunlar, eğitimsiz kalmış, sessiz kuşaklardır. Cumhuriyetin yok saydığı bu kuşağa “Sıfır Kuşağı” diyoruz. Tarım toplumu özelliğiyle yaşarlardı. Tek parti döneminin yönettiği bir nesildir. Yoksulluk ve yoksunluk içerisinde yaşamışlardır. 1950’li yıllardan sonra Demokrat Parti ile birlikte Sıfır Kuşağının çocuklarında (W) bir uyanış söz konusu oluyor. Yoksulluğu kıracak bir umutla yeniden diriliyorlar. “W nesli” bu yüzden bir umut kuşağıdır. Siyasetten güç alarak, “Biz de varız diyorlar.” İlk kasabaya/gecekonduya yerleşenlerdir. Bir varlık ortaya koyma çabasındadırlar.
Y kuşağı 2000’li yılların başında ortaya çıkan bir kuşaktır. Bunlara milenyum kuşağı da diyebiliriz. Fırsat ve olanaklara ulaşmak adına kentlere göç eden anne babaların çocuklarıdır. Oldukça rekabetçi nesillerdir. Test/tost neslidir. Bu nesli gaza getiren X kuşağıdır, yani anne babalardır. Çoğu üniversitelidir.
Z kuşağı ise sonraki teknoloji kuşağıdır. 2010’lu yıllarda doğan ama 2020’li yıllarda varlıklarını çok daha fazla hissedeceğimiz kuşaklardır. Henüz varlık sahasına çıkmamışlardır.
Gerek kuşak gerekse Türkiye tasnifi ve betimlemelerimiz ile yani, Eski Türkiye ve Yeni Türkiye derken birini diğerine tercih etmiyoruz. Sadece durum tespiti yapıyoruz. Bu Eski Türkiye ve Yeni Türkiye’de yetişen bireylerin zihniyet dünyalarını inşa eden süreçleri hatırlamış oluyoruz. Kuşaklar arasında da şu kuşak iyi berikiler kötü şeklinde bir değer yükleme amacımız da yok. Sadece bunları inşa eden sosyo-kültürel, politik ekonomik, psikolojik süreçleri hatırlamaya hatırlatmaya çalışmaktayız. Aynı şekilde ülkemizin bütün bölgelerinde yekpare bir şekilde sinmiş bir modernleşme, bireyselleşme durumu yoktur. Yani kuşaklar bölgeden bölgeye farklılık gösterebilir. Bu tip değişkenler dikkate alınmadan ülkemizin özgül dinamikleri hesaba katılmadan batıdan ithal kavram ve kategorizasyonlarla, motamot Türkiye’ye yansıtılan sosyolojik analizlerin sıhhat düzeyi bu noktadan anlaşılabilir.
Ülkemizin bütün bölgelerinde yekpare bir şekilde sinmiş bir modernleşme, bireyselleşme durumu yoktur, yani kuşaklar bölgeden bölgeye farklılık gösterebilir
X kuşağı; Eski Türkiye ve Yeni Türkiye’nin kuşaklarının ortasında bir köprü gibi duruyor. 1970’li yıllarda başlayıp 90’lı yıllara kadar gençlik dönemini yaşamış bir kuşaktır. Bu kuşak, kırdan kente göçün ara nesli olmuştur. Umut ve kaygı arasındadırlar. Merkeze yürüme hedefleri yüksektir. Yarı şehirli yarı kırsaldırlar. Her şeyleri gibi, eğitimleri, hayalleri de yarım kalmıştır. Bu anlamda travmatik bir geçmişe sahiptirler. Rekabetçi ve hırslıdırlar. Sınıf atlama telaşları yüksektir. Bunu çocuklarına ve torunlarına da yansıtırlar (Y ve Z). Hem üreten hem tüketen bir kuşaktır. Değişim talepleri yüksektir. Bu talebe karşılık veren siyasi partilerin adeta oy deposu ve insan kaynağını oluşturmuşlardır (ANAP-Refah Partisi-AK Parti gibi).
Bütün bu kuşakları düşündüğümüzde yeni kuşak ve eski kuşak arasında aynı zamanda bir köprü kuşak olan X kuşağının yetiştiği zaman ve zeminin inşa ettiği kişiliklerini, bu süreçlerin ürettiği düşünme, davranış kodlarını doğru yorumlamamız daha mümkün hale geliyor.
Kuşakların bu durumlarını izah etmede, bunun kişilik ve davranış yapılarında ne tür sonuçlar ortaya çıkardığını anlamamızda psikoloji kuramları yardımcı olmaktadır.
Psikolojinin Bazı Kuramları Eşliğinde Kuşaklara Yaklaşım
Psikanalist Yaklaşım:
- Geçmişte yaşanan travmalar
- Bastırılmış duygu düşünce ve anılar
- Tatmin edilmemiş dürtüler
- Toplumsal bilinçaltı
- Ortak duygu düşünce ve davranış kodları
Hümanistik Yaklaşım:
- Kişilik gelişimleriyle ihtiyaçları karşılama düzeyi arasındaki ilişki,
- Yeterince/gereğince ve zamanında karşılan(a)mayan ihtiyaçlar ile kişilik gelişimi arasındaki ilişki
- Ortak duygu düşünce ve davranış kodları
Bu iki yaklaşımın ortak teması şu; Geçmiş yaşantıların bugünkü davranışları ve kişiliği inşa edici olmasına vurgu yapmasıdır. Bugünkü Yeni kuşakları/Yeni Türkiye’yi anlamak için biraz geçmişe bakmamız, incelememiz gereklidir. ABD’de son 80 yılda görülen farklı dört kuşağın temel özelliklerini betimleyen parametrelerle bambaşka bir coğrafyada aynı süreci yaşayan toplumlardaki yansımalarını karşılaştırdığımız son dönem kuşak tanımlamalarının dayandığı parametreler bu konu merkezinde ele alınmaktadır.
NOT: Tablonun En altındaki Kuşak Tanımlamaları/adlandırmaları, hangi Türkiye’de ne tip kuşakların bulunduğunu işaret etmektedir. Bu tabloya göre Eski Türkiye’de Sıfır Kuşağı ile W Kuşağı; Yeni Türkiye’de de Y ve Z Kuşakları Etkin. X Kuşağı Eski ve Yeni Türkiye ile Eski ve Yeni Kuşaklar arasında geçiş/köprü kuşağı olma özelliği ile öne çıkmaktadır.
İhtiyaçları Gereğinden Fazla ve Zamansız Karşılanan Kuşaklar: Y ve Z
Psikolojinin önemli kuramlarından birisi olan Hümanistik kuram, normal ve anormal davranış belirlemesini birey için şu kriteri kullanarak yapar; Bireyin hayatı boyunca değişik gelişim dönemlerinde karşılamak zorunda olduğu beş temel ihtiyaç vardır ve bu ihtiyaçlar sırasıyla, yeterince ve zamanında karşılanmalıdır. Bu ihtiyaçların karşılanmasında zamanlama yanlış ve miktarı az ya da çok olduğunda bireyde her bir gelişim dönemini olumsuz etkileyen ve anormal davranışları geliştiren süreçler başlar.
Sosyal ihtiyaçları zamanında ihmal etmiş ya da ettirilmiş bireyler ise zamanla bu eksikliği telaf i etmek için kocadıkça çocuklaşan tipler olurlar.
İnsanın ihtiyaçlarını karşılaması ile davranışları arasındaki ilişki çok açıktır, “yeterince ve zamanında karşılanmayan ihtiyaçlar” zamanla anormal davranışları tetikler. Aynı şekilde “gereğinden fazla ve zamansız karşılanan ihtiyaçlar”da da insan bağımlı olabilir.
başlatırsak, görülür ki hayatta sonradan görmenin, aç gözlü olmanın, obezitenin, konfor düşkünlüğünün vs. durumların gereğinden fazla bu ihtiyaçlara teveccühten ya da yeterince ve zamanında bunlara cevap vermemekten kaynaklanıyor. Burada ölçülü olmanın gereği ortadadır. Bu duygu ve düşünceler daha çok W ve X kuşağında görülür.
Psikolojik ihtiyaçlarda ise kıvam iyi tutturulmadığı zaman, sevgi ve ilgi delisi bireyler doğar... Bu ihtiyaçlar gereğinden fazla karşılanırsa, zamanla toplumun başına bela olacak ilgi ve sevgi delisi bireyler yetişir. Bu ihtiyaçlar yeterince ve zamanında karşılanmazsa, bu sefer psikopatlar yetişir. Bu da toplumda şiddet ve nefret tohumlarının atıldığı anlamına gelmektedir. Sosyal ihtiyaçları zamanında ihmal etmiş ya da ettirilmiş bireyler ise zamanla bu eksikliği telafi etmek için kocadıkça çocuklaşan tipler olurlar. Büyüdükçe oyunu, arkadaşlığı keşfederler ve kırkından sonra azan tipler olurlar, zıvanadan çıkarlar, gereğinden fazla yaşayanlar ise buna müptela olup sosyopat olurlar, gruptan, arkadaştan ve oyundan kopamazlar. Çevremizdeki sevgi pıtırcıklarına, dost canlısı tiplere, sosyopatlara, psikopatlara iyi bakın, onları ihtiyaçlarını ölçüsüzce karşılamak ya da karşılatmak bu hale getirmiştir. Sevginin, ilginin, oyunun, dostluğun, yemenin, içmenin, yatmanın, barınmanın ölçüsünün kaçırılması ömür boyu bizi takip eden bir intikam mekanizması olarak geri dönmektedir.
W ve X Kuşağı, ihtiyaçları zamanında ve yeterince karşılanmamış, yoksunluk ve yoksulluk kültürü ile yetişmiş kuşaklardır. Bu kuşaklar, sonraki iki kuşağın ebeveynleri olarak bu kuşaklara yaşadıkları yoksunluk ya da yoksulluğu yaşatmamak adına her tür fedakarlığı ve yapay ortamları, her tür maliyetini göze alarak üstlenip bu kuşakları büyütmüşlerdir. Bu durumun, yani, W ve X Kuşağının bu davranış tarzının arka planında yer alan, yetiştikleri ve beslendikleri tarihsel, sosyal, ekonomik, siyasi zeminlerle ilgisi doğrudan kurulabilecek bir özelliğe sahiptir. Bu durum nedeniyle, bu kuşağın davranış duygu ve düşünce kalıplarında daha çok “yaşayamadığını yaşatma” güdüsü ağır basmaktadır. Bir anlamda Y ve Z Kuşakları, ebeveynlerinin eksik bıraktıklarını, gerçekleştiremedikleri hayallerini gerçekleştiren, uygulayamadıkları düşüncelerini uygulayan, yaşayamadıklarını yaşayan bir dublör konumundadırlar.
Y ve Z kuşaklarının her tür ihtiyacı gereğinden fazla karşılandığı düşünüldüğünde bu kuşakların sonraki kişilik gelişim dönemlerinde ne tür anormal bir yapı içine girecekleri öngörülebilir ya da onlara sunulacak hizmetlerin, onlara dönük uygulama pratiklerinin de bu yönlerini merkeze alması beklenmektedir.
Kuşak Kategorizasyonlarının Kaynağı Sorunu
Toplumsal kategorilerle ilgili keskin ayrıştırmalara, onları birbirlerinden bağımsız ve ilgisiz gibi gösteren analizlere kuşkuyla bakmak gerekir. Ama yine de sosyal mühendislik imkanı açısından, sosyal bilimcilere kolaylık sağlayan ve işlevsel olan bu tip kompartımanlaştırma tarzı kategorizasyonlar, içinde bulunduğumuz sosyal realiteyi doğru analiz etmenin de bazı imkanlarını bize vermiyor değildir. Bu yüzden, son zamanlarda Türkiye’de gençlik üzerine yapılan sosyolojik analizlerde olduğu gibi; özellikle, X, Y, Z Kuşakları tarzında yapılan ve bu kuşaklar arasında olduğu düşünülen farklılıkları bu açıdan değerlendirmek gerekiyor. Bu değerlendirmeyi bu şekilde yaparken, yine de bu ülkedeki sosyal gerçekliklere yabancı, sürekli ithal sosyal gerçeklik inşa eden, üretim tezgahlarında gerçeklik(!) dokuma azim ve kararlılığındaki devşirme sosyal mühendislerin abarttığı gibi yapmamak da gerekir. Çok iyi hatırlıyoruz ki, bir zamanlar bu tip sosyal analizler, ülkemizde iki sınıflı bir dünya tahayyülünü pazarlamışlardı bizlere ve bu köye kapitalizm daha girmeden kapitalizm sonrası sosyalizm müjdeleri veriyorlardı. Daha da komiği komünizmi işaret edenlerdi, neyse ki çoğu sosyalizm rüyasıyla yetindiler.
İbni Haldun’un Mukaddime’sinde Medeni-Hadari ayrımıyla ortaya konan insan tipolojilerinin, yetiştikleri zeminlerle ilgisini kurmaya çalışmak, sosyolojinin önemli figürlerinin adeta uğramadan geçemedikleri bir toplum analizi şeklidir (İbni Haldun; 2004; 155-210). Emile Durkheim, bunu Mekanik-Organik Dayanışma Toplumları ayrımıyla, (Durkheim; 2006) Alman Sosyolog Ferdinand Tönnies ise Cemaat-Cemiyet ayrımında ortaya koymaya çalışmıştır (Tönnies; 2012; 137-138). Sosyoloji Tarihi için, adeta bir geleneksel toplumsal analiz biçimini temsil eden bu tasnif tarzı Cooley için toplumlarda iki farklı sosyal ilişki tarzı doğurur. Birincil ve ikincil ilişkilere sahip grupların ortaya koyduğu farklı karakterdeki ilişkiler Cooley tarafından bu yönleriyle betimlenirler
Kalabalık bir ailede doğan ve büyüyen bir bireyin o ailedeki hiyerarşi içindeki yeri ve sıralamasının bile kendisine bazı davranış formları oluşturduğu ve kişiliğinin bir bölümüne etkide bulunduğu neredeyse kabul gören bir durumdur. Aile hiyerarşisi içinde abla, abi, ortanca, en küçük, sondan ya da baştan ikinci olmanın bir bireyin kişiliğine ve davranış özelliklerine ne tür etkileri olacağı bugün ciddi bilimsel çalışmalara konu olmaktadır. Tüm bu verilerin ortaya koyduğu temel gerçek ise insan davranışlarının, sosyal ilişkilerin, bireylerin, içinde bulunduğu yaş, zaman ve mekanın belirleyiciliğiyle şekillendiğine dair güçlü bir sosyal bilim geleneğinin var olduğudur. İbni Haldun’a atfedilen bir özdeyişle söyleyecek olursak “İnsan zamanının ve zemininin çocuğudur…”
Son dönemlerde kuşakların, içinde büyüdükleri toplumsal, kültürel zeminin onların kişilik özellikleri üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymaya çalışan sosyal psikoloji alanındaki çalışmaların da artmış durumda olduğu gözlemlenmektedir.
Bu tarz çalışmalarda 15’er yıllık periyodlarla kuşakların değiştiği, şekillendiği düşünülmektedir. Kaynağı, Amerikan toplumunun kuşak kuşak geçirdiği dönüşümleri esas alan bu gibi çalışmalar da özellikle Gezi Olayları ile birlikte yerli sosyal bilimcileri ve sosyal psikologları bu yönde analizler yapmaya doğru yönlendirmiştir. Ancak, Amerikan toplumunun sosyal, kültürel, tarihsel dinamikleri ve demografisindeki farklı dinamikler birebir Türk toplumuna uyarlanamadığı için bu kuşak tanımlamalarını ve içerdiği hususiyetleri birebir ithal ederek yapılan analizler bazı yanlış anlamaları da doğurmaktadır.
Bu çalışmamızda, “Sıfır-W, X, Y, Z” Sembolleri ile ifade ettiğimiz kuşaklar ve bunlar arasındaki ayırt edici özelliklerle ilgili analizlerimiz Türkiye’nin özgül koşulları dikkate alınarak yapılan sınıflandırmaları içermektedir. Gerçekte Amerikan toplumunda W kuşağı olarak ifade edilen grup, 1955-1968 yılları arasında doğan kuşağı ifade etmektedir,adı da “Baby Boomer” kuşağıdır. Bu adı almasının nedeni 1955 yılında ve sonraki birkaç yılda Amerikan tarihinin en yüksek doğum oranının görüldüğü yıllara denk düşmesiyle ilgilidir. Bu tarihlerde doğanların ebeveynleri iki dünya savaşının enkazı altında yuva kuranlardır, muhtemelen 68 Kuşağını ortaya çıkaran nedenler zeminini buradan ele almak gerekmektedir. Bu kuşağın bohem hayat tarzı, nihilizmle içselleştirilen yaşam biçimleri “-savaşma, seviş!” sloganlarına anlam kazandıran nedenleri burada aramak gerekebilir. Ama aynı deneyimin birebir Türk toplumuna yansımalarının olduğu düşünülmemelidir, çünkü Türkiye, bu tarihlerde farklı siyasal, sosyolojik ve demografik değişimlere sahne olmaktadır. Bu değişimlerin Türkiye özelinde farklı parametrelerle analizi bu açıdan çok önemlidir.
Bu kuşağı, biraz daha Türkiye sosyolojisine ve bu sosyolojiyi doğuran kültürel tarihi gerçekliklere uyması anlamında içeriklendirerek, W Kuşağı olarak isimlendirdik ve bu kuşağın çocukluk, ergenlik ve gençlik dönemlerini merkeze alan bir tarihsel, sosyolojik arka planı esas aldık. W Kuşağı bu anlamda X, Y ve Z kuşaklarının bir hazırlayıcısı olarak düşünülmüştür. Yani, bu kuşakların ebeveynleri ya da ataları olarak belirlenmiştir. Batı’da kuşak adlandırmalarının kaynağı, nedenleri ve parametreleri ile ilgili olarak yaptığımız bu tasnif ya da kategorizasyon, bu çalışmadaki uyarlamanın mantığını genel olarak daha iyi anlamak için oldukça işlevsel olacaktır.
Batı’da ve Türkiye’de Kuşak Tanımlamaları
Bu başlık altında, batıda ortaya çıkan kuşak çeşitliliğinin nasıl sınıflandırıldığı ve bu kuşakların hangi özelliklerle temayüz ettikleri gösterilmeye çalışılmaktadır. Bu yapılmaya çalışılırken, aynı zamanda Türkiye’deki kuşak sınıflandırmaları ve tanımlamalarının bunlarla ne derecede örtüştüğü mümkün olduğunca gösterilmeye çalışılmaktadır.
Batı’daki Sessiz Kuşak (The Silent Generation) Bizdeki Sıfır Kuşağı: “Savaş Kuşağı” adı da verilen, 1925-1945 yılları arasında iki dünya savaşı arasında doğan kuşaktır. Bu dönemin en önemli olayları II. Dünya Savaşı ve ekonomik buhran. Bizde bu kuşağın karşılığı olarak Cumhuriyet Dönemi’nin Anadolu’daki ilk nesli gösterilebilir. Adını da yok hükmünde bir kuşak anlamıyla Sıfır Kuşağı da koyabiliriz. Sıfır Kuşağı, Türkiye’de tüm imkan ve olanaklardan mahrum o dönemin nüfüsunun yaklaşık %85’ine karşılık gelen köylü demografyasını ifade eder. Eğitim, siyaset, ekonomi açısından her tür yoksunluk ve yoksulluk bu kuşağın adeta kimliğidir…
Sıfır Kuşağı, sonraları ekonomide, siyasette, eğitim alanında merkeze yürüyecek ve merkezde yer tutmuş ve erken modernleşmiş zümrelerle çatışacak, W ve X Kuşağının ataları oldukları açıktır… W ve X kuşağının bütün mücadele motivasyonlarının arkasında bu sıfır kuşağı atalarının yaşadıkları yoksulluk ve yoksunluğun travmatik ama bir o kadar da itici bir motivasyon gücünün etkileri olduğu da açıktır.
Y kuşağının temel özellikleri bilgiye hemen ulaşmaları, teknolojiyi çok iyi kullanmaları ve yalnızlıktır.
Batı’da Baby Boomers (BB) Bizdeki W Kuşağı: 1950’den sonra artan doğum oranları sonucunda ortaya çıkan nesildir. Yüksek refah düzeyine sahip bir ortamda büyüyen bu kuşak, bireyselliği ön planda tutmaktadır. Baby-Boomer kuşağı tüm dünyayı politik olarak etkileyen 68 kuşağını yaratan çocuklardır. Bu kuşak adlandırması, bizim ülkemizde de doğum kontrol planlamalarının etkili olmadığı bölgelerde ve zamanlarda doğan kuşaklarımızın özelliklerini yansıtacak oldukça verimli bir adlandırmadır. Her ne kadar II. Dünya Savaşına katılmasak da bizim de ülkece Kore ve Kıbrıs deneyimimiz var. Ayrıca son zamanlar hariç her zaman etkin olan doğum patlaması bu yıllarda bizde de var. Artan nüfustan korkan dönemin siyaset yapıcıları, sosyal politika uygulamacıları eliyle doğum kontrol planlamalarının misyoner adanmışlığıyla yaygınlaştırılmaya çalışıldığı yıllar. BB (Baby Boomers) Kuşağı tipik bazı özellikleriyle ve yetiştikleri siyasi kültürel ekonomik atmosferiyle bizdeki W kuşağına benzemektedir.
X kuşağı (Generation X / Baby Busters): Baby Boomers Kuşağının çocuklarıdır. Özellikle 1965–1976 yılları arasında doğan kuşak olup, o dönemde yaşanan ekonomik krizlerden ve sosyal sancılardan etkilenen kayıp kuşak diye de ifade edilen bir nesildir. Çalışan, birkaç yerden para kazanan veya işten ayrılmış anne-babaların çocuklarıdır. İşsizlik kavramını ailelerinde gördükleri için işlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar ve genellikle mecbur kalmadıkları sürece işlerini değiştirmezler. Bu kuşakta eğitim çok önemlidir. Teknolojiyle sonradan tanışmış bir kuşaktır. Batı’daki bu kuşağın Türkiye’deki muadili kuşak arasında zamansal olarak belli sebeplerden dolayı fark olduğu çalışmamızın ilgili yerlerinde açıklanmaktadır.
X Kuşağı, göç, kentleşme süreçleri ve küresel kültürle serbest piyasa ekonomisi deneyimini yaşayan ilk kuşaktır. Bu yüzden, arada kalmışlık tipik bir ruh hali olarak bu kuşağın ana karakterini belirlemiştir.
Y kuşağı (Generation Y / Echo Boom): 1977-1994 arası doğumlu nesildir. En önemli özelliği özgürlük ve teknolojidir. Y kuşağının temel özellikleri bilgiye hemen ulaşmaları, teknolojiyi çok iyi kullanmaları ve yalnızlıktır. Bu kuşağın bir diğer özelliği de, kendilerine çok fazla güvenmeleridir. Zaman aralıkları 1977-1994 olarak belirlense de Türkiye için bu kuşağın ortaya çıkışı aynı özelliklerle görünür olması en az 10-15 yıl sonrasına tekabül eder. Bunun nedeninin geç modernleşme süreçleri olduğu yer yer belirtilmektedir.
Y Kuşağı kavramının aslı İngilizce “Gen ve Y”den gelmekte, açılımı ise “Generation Youth”, yani “Genç Nesil” olarak tanımlanmaktadır. Genel özellikleri itibarıyla, özgürlüklerine düşkün, teknolojiye tutkun bu yeni kuşak, otoriteye meydan okumayı seven, ailelerini de patronunu da sorgulayan bireylerden oluşmaktadır. Yüksek adaptasyon gücüne sahip olan bu kuşağın temsilcileri çoklu görev yapabilmektedirler. Bunun yanında yaptıkları işlerden çok kolay sıkılabilen bir yapıları bulunmaktadır. Bu kuşaktakiler ileri düzey düşünebilme ve hızlı bilgi edinme sürecine sahiptirler. Değişimi kucaklamak için hevese ve sürekli yeni yaklaşımlar içinde geleceğe meydan okuyabilme kapasitesine sahiptirler. Ayrıca bu kuşaktakiler yüksek hayat standartlarına sahip olmakla birlikte takım çalışmalarında da ön plana çıkmaktadırlar (Lower, 2008). Y Kuşağı, X Kuşağının ihtimamla büyütüp, koruyup gözeterek yetiştirmeye çalıştığı, bastırılmış duygu, düşünce ve hayallerini bunlar üzerinden yaşamaya çalıştığı bir kuşaktır.
Milenyum kuşağı (1994-2003 yılları arasında doğan kuşak) ve Z kuşağı (2003 yılından sonra doğan kuşak) sınıflamanın içerisinde olan ama haklarında henüz çok az şey bilinen kuşaklardır. Son iki kuşağın ortaya çıkması açısından ülkemizle zamansal farklılıklar ve Batı toplumlarının modernleşme, kentleşme, sekülerleşme süreçlerinin hızı, zamanı, şartları ile ilgili olarak ülkemizde varlık bulmaları arasında oldukça farklar vardır ve yeri geldiğinde bunlara işaret etmeye çalışacağız. Misal olarak; “Baby Boomer” olarak ifade edilen kuşak, Amerikan toplumunda bizim içeriklendirdiğimiz W Kuşağından farklı birçok özelliğe sahiptir, aynı şekilde diğer kuşaklar için de böylesi farklılıklar vardır. Yine, Amerikan toplumunda yaşanan teknolojik gelişmeler, kentleşme süreçleri ve sosyal siyasi gelişmelerin Türk toplumuna yansımaları bir anlamda gecikmeli olmuştur. Bu yüzden, X, Y ve Z Kuşakları olarak tesmiye edilen kuşakların Amerikan toplumunda onlara karşılık gelen doğum tarihleri ve maruz kaldıkları gerçekliklerle tanışmaları, bunlardan etkilenmeleri zaman aralığı olarak Türkiye’den belki de 10-15 yıl ileridedir.
Kuşak sınıflandırmalarının Amerika’da ve Türkiye’deki kullanımının bu nedenle bu gerçeği dikkate alması gereklidir ki, bu konuda ciddi bir özenin gösterilmediğini görmekteyiz. Bu yüzden, bugün Y ve Z Kuşağı olarak tesmiye edilen grupların birebir yansımalarını Amerikan toplumunda olduğu gibi görmek mümkün değildir ya da en azından henüz tüm özellikleriyle böylesi kuşakların varlığı ortada değildir. Bu yüzden, bu durum dikkate alınmadan, Amerikan toplumunun sosyolojik dinamiklerini olduğu gibi Türkiye Toplumuna uyarladığımızda bazı garip analizlerle karşılaşmak mümkün olmaktadır.
Türkiye’deki W-X-Y-Z Kuşaklarının Temel Parametreleri
Sıfır Kuşağı: Cumhuriyetin ilk kuşağıdır. Yoksunluk, cehalet, yoksulluk, geleneksel üretim araç ve gereçleriyle ilişkilerde yoğunluk, geleneksel değerler ve motiflerle yüklü bir dünya görüşü ile hayat tarzı bu kuşağın tipik özellikleridir. Cumhuriyetin kurucu idaresinin adeta yoksaydığı bir kitledir. 1946 seçimlerine kadar bu karakteristik özelliklerle neşvüneva bulmuş bir kuşaktır.
W kuşağı: 60’lı yıllarda doğup, çocukluk, ergenlik ve ilk gençlik dönemlerini 1970’li yıllar boyunca yaşayanlar; CIA, MOSSAD darbelerinden mustarip kuşaklar, bu yüzden iki ayağı bir pabuca sığmayanlardır... Sap olacakları baltaları aramaktan çoktan vazgeçmiş bir kuşak olarak tarif edilebilirler.
X Kuşağı: 1970’li yıllarda doğanlar ve çocukluk, ergenlik, ilk gençlik dönemlerini 80’li 90’lı yıllarda yaşayanlar olarak, Y Kuşağı; 1990’lı yıllarda doğup 2000-2010 yılları arasında çocukluk, ergenlik ve ilk gençlik dönemlerini yaşayanlar olarak, Z Kuşağı; 2000’li yıllarda doğup çocukluk, ergenlik ve ilk gençlik dönemlerini 2010’lu yıllarla beraber yaşayanlar olarak tarif edilmektedir.
Sıfır, X-Y-Z ve W olarak adlandırdığımız kuşakların, aile yapısı, iş hayatları ve yaşam tarzlarındaki değişikliklerin, sosyal psikologlar tarafından içinde bulundukları zemindeki duygularından kaynaklandığı söyleniyor. Örneğin, X kuşağının zemin duygusu “yokluk, zorluk” iken Y kuşağında “talep, acele ve sosyalleşme”, Z kuşağında ise ‘dönüşüm ve koşulsuz sevgi’ olarak görünüyor.
W Kuşağı’nın zemininin değişkenleri ise daha karmaşıktır. Türkiye’de 80’li yıllar öncesindeki kırsal nüfusun ve değerler sisteminin statik olduğu dönemlerde doğan ama 80’li yıllarla beraber hız kazanan şehirli nüfusun taşıyıcısı olarak arada kalmış ve bu yüzden şehirli-kırsal nüfusun orta yerinde kültür şokunun tüm travmatik etkilerini yaşamış kuşaklardır.
Türkiye’de son otuz-kırk senedir büyük bir hızla yaşanan sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik ve demografik değişimin etkisi ile hızla, kentsel yaşamın sınıf atlama telaşının ve kentte tutunmak zorunda kalmanın orta yerine düşmek zorunda kaldıkları için aynı hızla bu değişkenler uyum sağlamak, büyümek ve yetişkinler arasında yerlerini almak üzere koşullan(dırıl)mış bir kuşaktır W Kuşağı.
W Kuşağı: Oyunlarının ve hayallerinin orta yerinden kalkmak zorunda kalmış, gerçekliğe doğru uyanmak zorunda bırakılmışlığın derin etkilerini yaşamış ilk kuşaktır. Aynı durumu sonraları X Kuşağı da fazlasıyla yaşayacaktır. Bu durum, hem onların hayata bakışlarında ve yaşama pratiklerinde hem de yetiştirdikleri çocuklarının üzerinde ciddi etkiler bırakmış kuşaklardır.
X-Y-Z kuşaklarının ebeveynleri olan W kuşağının siyasi, sosyal, düşünsel; zevk, tercih ve ilgilerini doğuran bu temel saikler doğru anlaşılmadan Türkiye’deki siyasi, kültürel, ekonomik atmosferin doğru bir analizini yapmak mümkün görünmemektedir.
Kuşaklar için öne çıkartılan bu özellikleri Türkiye gibi fırsat, imkan eşitsizliği, modernleşme, kentleşme süreçleri konusunda bölgeleri arasında oldukça farklı dağılım gösteren bir ülkeye ve sosyolojisine birebir uyarlamak oldukça güçtür. Bu yüzden Türkiye’nin özgül durumunun sürekli bu uyarlamalara yön vermesi, sağlıklı çıkarımlar için en başta gelen gerekliliklerdendir.
Muhafazakar Tabanın Korktuğu Y ve Z Kuşaklarının, Muhafazakar Ailelerdeki Yansıması: M Nesli
Sevginin, ilginin, oyunun, dostluğun, yemenin, içmenin, yatmanın, barınmanın ölçüsünün kaçırılması ömür boyu bizi takip eden bir intikam mekanizması olarak geri dönmektedir.
Aslında söz konusu tabanın içinde yetişen, bu kuşağı tanımlayan bir kavramsallaştırma, literatüre son zamanlarda dahil oldu bile… Bunlara “M Nesli” diyen Shelina Janmohamed; moda dergilerinden, sosyal medyaya, Mipsterz ve Haloodies gibi dünya çapında markalara, internetteki helal çöpçatanlık sitelerine kadar M Nesli, dokunduğu her yerde iz bıraktıklarını söylüyor kitabında ve bunlara “Müslüman Gençler” ifadesindeki baş harfi kullanarak M Nesli adını veriyor. Bu adlandırmayı temsil eden M Neslinin özellikleri aynı zamanda yer yer Y Neslinin yer yer de Z Neslinin tipik özelliklerini hatırlatıyor. Müslüman gençlerin hayata nasıl baktıklarını anlamanın son derece önemli olduğu günümüzde, Müslüman gençliğin sesi vasfıyla ödül almış bir yazar aynı zamanda Shelina Janmohamed, M Nesli’ni gittikçe büyüyen kültürel bir olgu niteliğiyle ele alıyor (Janmohamed;2018).
İnanç ve modernliği bünyesinde birleştiren kimliğiyle M Nesli, Batı’nın tüketim toplumunu benimsemiyor, kendi ihtiyaçlarına cevap veren yeni bir tüketim toplumu oluşturuyor. Shelina Janmohamed tarafından M Nesli olarak aktarılan bu kuşaklar aslında Y ve Z kuşaklarıdır. Ebeveynleri olan X ve W kuşağının yoksunluk, yoksulluk ve travmatik geçmişleri ile ilgileri, ebeveynlerinin anlattıkları ve kendilerine yüklemeye çalıştıkları tarih, dava, gelecek kaygısı yüklemelerinden ibaret bir kuşaktır bunlar.
Türkiye’deki karşılıkları birebir uyum sağlamasa da benzer özellikleri baskındır. Bunların Türkiye’deki muadili mütedeyyin aile çocukları olan Y ve Z Nesli bireyleri Türkiye’de ebeveynleri tarafından “-Neler çektik neler, biz çektik, sizler çekmeyin; biz yaşadık, sizler yaşamayın” tarzı ifadelerle çocuklarına gelecek ve geçmiş hakkında kaygılar, korkular yükleyen bu sorunlu bakışla yetiştirilen kuşakların temsilcileridir bunlar. Ebeveynleri olan W ve X Kuşağı, eğitimde, evde, sokakta şiddetin normal olduğu, bedeviliğin, iktidarın ses tonunun yüksek olduğu iklimlerde zamanlarda yetiştiler... Kırdan kente göçün ürettiği arada kalmışlık ve onun ürettiği şizofrenik hallerin, liberalleşme rüzgarlarının estirilmeye çalışıldığı ve politikalarının uygulanması sonucunda kimlik melezleşmesinin dramatik sonuçlarını birer birer yaşadılar... Bu dönemin gündelik hayata sirayet eden ve adeta normalleşen şiddetinin, okuldaki yansımalarını “Okullarda Sıra Dayağı” başlıklı yazısında Göçer, çok iyi yansıtır (Göçer, 2017).
Bu kuşaklar kente ve kent siyasetinin merkezine çevreden gelip yerleşme kavgaları verdiler; ekonomide etkin olmanın türlü zahmetlerine, çilelerine katlanarak merkeze yerleşmiş vesayet odaklarıyla amansız bir savaşım verdiler. Merkeze, sisteme dahil olabilmenin türlü savaşımları sonunda kent ve siyaset merkezlerinde kendilerine iktidar olanakları kazandılar ve asıl imtihanları aslında o zaman başladı. Küresel sistemin tüm kuşatıcı hegemonik aygıtları devrede iken bu savaşımlar içinde kendilerini, kimliklerini dejenere eden süreçlere maruz kaldılar. Bu maruz kalmanın gölgesinde çocuklarına; kendi kimliklerini, davalarını sahiplenerek kaldıkları yerden devam etmelerini sağlayacak bir motivasyon ve eğitim olanağı kazandırmak istediler... Gücü yetenler, özel okullara gönderdiler çocuklarını, yaşadıkları hiçbir yoksunluğu, yoksulluğu yaşatmamak için çocukları olan Y ve Z kuşağını adeta fanusta büyüttüler; steril ortamlarda, sitelerde büyüttüler, bir dediklerini iki etmediler. İhtimamla, kontrollü büyütmek için her tedbiri aldılar. Bunu gerçekleştirmek için kardeş sayısında bile modern aile planlamalarından faydalanıp çocuklarını bir proje gibi özene bezene hayata hazırladılar. İşte bu özen ile büyütülmüş proje çocuklarıdır bunlar; Y ve Z çocukları...
Y ve Z çocukları; eğitimde öğretmen-öğrenci; sosyal hayatta erkek-kadın hiyerarşisinin ortadan kaldırıldığı, tüketim imkanlarının çok seçenekli olduğu, eşitlik vurgularının her alanda yapıldığı bir dünyada çoktan seçmeli sınav mantığının eğitimi ve gözetiminde yetiştiler ve yetişiyorlar... Her tür şiddetin olumsuzlandığı bu yetişme alanlarında, bu kuşağın çocukları, sesi gür siyasetçilere, öğretmenlere ve anne babalara karşı reaksiyonları da eski kuşakların sıklıkla karşılaştıkları bu gibi durumları normalleştirmesi gibi olmuyor. “-Çocuklarınızla, öğrencilerinizle arkadaş gibi olun…” telkinlerine maruz kalmış eski kuşakların yetiştirdiği bu kuşakların bir de ailelerine eğitim mekanlarına aidiyet duyguları fazla gelişmemektedir. Çünkü, bilginin artık her yaştan her bireye bedava ve yaygın bir biçimde sunulduğu sosyal paylaşım ağları ve internet olanaklarıyla donatılmışlardır. Alabildiğine tüketime odaklı bir kuşaktırlar, bilgiye de yaklaşımları içinde hikmet aramaktan çok fayda merkezlidir...
Asım’ın Nesli veya M Nesli, Haluk’un Nesli İle Bir Arada
Gezi Olayları ve Boğaziçi Rektörlük atama krizi esnasında bir araya gelen iki farklı dünyanın gençleri yeni kuşaklar meselesini medya, akademi ve siyaset dünyasının ilgi merkezi haline getirmiştir. Özellikle, muhafazakar/mütedeyyin halkın ve siyasal iktidarın tüm ezberlerini bozan bu yeni gençlik olgusu kuşak analizlerine hız ve yoğunluk kazandırmıştır. Bu bir araya gelebilen farklı habituslarda yetiştiği düşünülen gençler kimdir, sorusu bu ilginin ana sorusudur.
Bunlar Y ve Z kuşaklarıdır... Ebeveynleri olan X ve W kuşağının yoksunluk yoksulluk ve travmatik geçmişleri ile bir ilgileri fazla yok bunların. Ebeveynleri olan W ve X Kuşağı, eğitimde, evde, sokakta şiddetin normal olduğu bedeviliğin, iktidarın ses tonunun yüksek olduğu iklimlerde zamanlarda yetiştiler. Kırdan kente göçün ürettiği arada kalmışlık ve onun ürettiği şizofren hallerin, liberalleşme rüzgarlarının estirilmeye çalışıldığı ve politikalarının uygulandığı; sonucunda da kimlik melezleşmesinin dramatik sonuçlarını birer birer yaşadılar...
Z kuşağı çocuklarının, denizin tükendiği bir uçta bulunmaları yeni bir karanın varlığına işaret olarak bir umut mu doğurmaktadır yoksa alfabenin son harfi olarak tükenmenin karamsarlığını mı beslemektedir, sorusu şu sıralar, bu kuşağın inşa edeceği gelecek ve toplum hakkındaki kanaatler optimist ve pesimist bakış açıları ile birlikte cevaplanmaktadır. Bu soruya verilecek cevabın ortası yok gibidir. Zaten, Z Kuşağının kendi yaşam algılarında bile gelecek aynı müphemliğe, belirsizliğe sahiptir.
Öneriler ve Sonuç
Bu çalışmada ele alınan meseleler, çözümlemeler aslında mevcut siyasal iktidar ve hatta muhalefet için de yeni kuşakları anlamanın bir tarz kılavuzu niteliğindedir. Sağlıklı bir gençlik politikası için ihtiyaç duyulan/duyulacak parametreler de gösterilmeye çalışılmıştır. Bu, sadece siyaseti ilgilendiren bir konu da değildir, konunun, ekonomiden eğitime; aileden dine uzanan birçok alanda geniş bir ilgi sahası vardır
Siyasetin toplumla ilgili düzenlemelerinin başarılı sonuçlar vermesi; sorun tespitlerinin ve çözüm odaklı uygulama pratiklerinin nasıl bir sosyal doku ile karşı karşıya bulunulduğunun farkındalık düzeyiyle ilişkisi doğrudandır. Bu açıdan bunların doğru belirlenmesi çok önemlidir. Bugün Y ve Z Kuşakları olarak adlandırılan yeni jenerasyonların ülkemizin gelecek 40 yılına damgasını vurması beklenirken bu kuşakların yetiştikleri tarihsel, toplumsal zeminin doğru okunması ve anlaşılması bu zeminlerin bu kuşakların davranış, duygu düşünce kalıplarını inşa etmedeki etkilerinin doğru belirlenmesi de hayati derecede önem arz etmektedir. Aksi takdirde bu kuşaklar için sorun olarak tespit edilen ve çözüm olarak sunulan uygulama pratikleri, projeleri atıl kalacaktır ya da zararlı olacaktır. Oysa, siyasetin icra kanallarında yer alanlar açısından sıklıkla rastlanan durum bu konularda siyasetçilerin acil çözüm pratiklerine eğilimli olmalarıdır ve bu durum aslında çözerken yeni sorunları doğurma potansiyeli de taşımaktadır.
Bu kuşakların değerler eğitimi ve kişilik gelişimleri anlamında, kötü bir karneye sahip oldukları düşünülerek bunun düzeltilmesine dönük siyasal iktidarlarca yukarıdan buyurulan çözüm önerilerinin çoğu zaman aşağıda gerçek bir karşılık bulamaması bundandır. Bu günlerde zorunlu din dersleri, İmam hatip okullarının sayısının artırılması çabaları, dindar nesil yetiştirme projeleri ve Osmanlıca eğitimi gibi uygulama pratikleri bu aciliyet refleksi ile öne sürülen çözümler gibi durmaktadır. Bu uygulama pratikleri ile ilgili en önemli kuşku, sorunların gerçek anlamda nedenlerinin doğru tespit edilip edilmediği ile ilgili gibi dursa da aslında daha temel sorun bu uygulama pratiklerinin muhatabı olan yeni jenerasyonların kişilik özelliklerinin ve beslendikleri sosyal siyasal ekonomik ideolojik zeminlerin doğru anlaşılıp anlaşılmadığı sorunudur. Mevcut siyasal iktidarın kentsel dönüşüm gibi gerekli bir yapılanma sorununa sadece konut ve yol ihtiyacını merkeze alarak çözme refleksinin sonuçları bugün ülkenin dört bir tarafını sadece şantiye alanına dönüştürmekle kalmadı; bu yeniden yapılanmanın rant merkezlerini aynı şekilde ciddi bir muhalefetin de konusu haline getirmektedir. Estetikten yoksun mimari, şehirlerin özgün tarihi ve kültürel kimliklerine dönük tahribat, yolsuzluklar, bu konuyla ilgili müteahhitlerin kentlilik bilincinden yoksun sınıf atlama telaşı ve motivasyonu ile ortaya koydukları rantiyecilik performansları, yerinden edilenlerin mağduriyet feryatları ve oluşan yeni kentsel çarpıklıklar bu sorunlardan sadece bir kaçıdır. Bu yüzden, Y ve Z Kuşağına mensup kişilerin kişilik özelliklerine ve beslenme zeminlerine uygun siyaset ve çözüm olanaklarının belirlenmesinde kentsel dönüşüm pratiklerinin ürettiği sorunlara benzer sorunların doğmaması için ciddi anlamda eğilmek gerekmektedir.