Yemen Tarihi
Abdullah SARI
Antik Grek ve Romalı coğrafyacılar tarafından Arabia Felix (mesut Arabistan) diye adlandırılan Yemen, genel olarak Mekke’yi dünyanın merkezi kabul eden İslâm coğrafyacılarına göre doğuya doğru dönüldüğünde Kâbe’nin güneyinde (sağında-yemîn) kaldığından bu adı almıştır. Araplardan ayrılan bir grubun sağ tarafa doğru gittiği için bu adın verildiği de zikredilir. İsmin Arapların efsanevî kahramanı Yemen b. Kahtân’dan geldiğini ileri sürenler bulunmakla birlikte Yemen isminin sağ yan veya güneyle ilgisi olduğu anlaşılmaktadır.
İslâm tarihçilerine göre Yemen’in ilk sakinleri Hz. Nûh’un Arapların atası olan oğlu Sâm ve neslidir. Yemen’de hüküm süren en eski devletlerden Maîn Krallığı’nın tarihi milâttan önce III. binyılın ortalarına veya daha eskiye dayanır; başşehri de San‘a’nın doğusunda kalan Maîn’dir (Karno). Maînliler’in Rub‘ulhâlî’den Yemen’in kuzeyine göç ettikleri tahmin edilir. Hâkimiyetlerini bazı dönemlerde Hicaz, Fedek ve Teymâ sınırlarına kadar genişleten Maînliler’in ekonomisi büyük ölçüde ülkeler arası ticarete dayanıyordu. Arabistan’da yetiştirilen ürünlerle Hindistan ve Çin’den gelen ticaret mallarını Suriye, Filistin ve Mısır’a kervanlarla taşıyarak büyük bir malî güç elde etmişlerdi. Bölgenin en eski devletlerinden biri de Sebe’nin güneyindeki Beycân ve Hureyb vadilerinde hüküm süren Katabân Krallığı olup başşehri Timna‘dır (günümüzdeki Hecer Kehlân). Katabân Krallığı’nın milâttan önce IX-VII. yüzyıllar arasında kurulduğu tahmin edilmektedir. Katabân Devleti en parlak dönemini, Sebe’nin desteğiyle Evsân işgali altındaki topraklarını geri almasının yanı sıra Evsân ülkesinde de hâkimiyet kurduğu milâttan önce III ve II. yüzyıllarda yaşamıştır. Kurulan barajlar ve açılan kanallarla ileri seviyede bir sulama sistemi oluşturulmuş, ziraat ve iktisatla ilgili kanunlar kitâbelere nakşedilmiştir. Ziraatın yanı sıra iç ve dış ticaret de gelişmişti. Milâttan önce 100 yılı civarında tahrip edilen Timna‘ şehrinin harabeleri günümüze ulaşmıştır. Katabân ve Sebe kitâbelerinde zikredilen, ancak hüviyeti bilinmeyen Evsân Devleti, Merha vadisinde Aden körfezi kıyılarında hüküm sürüyordu. Helen kültüründen etkilenen Evsân Devleti tespit edilemeyen bir dönemde bölgenin en nüfuzlu devleti haline gelmiş, Sâhilülevsânî denilen Doğu Afrika kıyılarını da nüfuzu altına almıştı. Milâttan önce 1500 yıllarında Yemen’in Hadramut bölgesine geldiği tahmin edilen Hadramutlular başşehri Sabata olan bir devlet kurdular. Daha sonra Sebe Devleti’nin hâkimiyetine giren Hadramut Krallığı, Sebe zayıflayınca istiklâlini tekrar kazandı.
Sebe İslâm öncesi Yemen tarihinin en önemli devleti olup başşehri Me’rib’dir; Sebe Devleti’nden ilk defa milâttan önce VIII. yüzyılın ortalarına ait Asur kitâbelerinde açıkça söz edilmiş, Sebe hükümdarının (mukarrib) Asur kralına vergi ödediği belirtilmiştir. Kendilerinden Ahd-i Atîk’te de bahsedilen Sebeliler, Kur’an’da halkı güneşe tapan ve kadın bir hükümdar (Belkıs) tarafından yönetilen güçlü bir devlet şeklinde nitelendirilir. Hz. Süleyman’ın Sebeliler’e peygamber olarak gönderildiği Kur’an’da zikredilmiştir (en-Neml 27/20-44). Sebe’ sûresinde (34/15-21) maddî refaha sahip güçlü Sebe toplumunun Allah’a kulluktan yüz çevirdiği ve bu yüzden büyük bir sel felâketiyle (Arim seli) cezalandırıldığı anlatılır.
Sebeliler’in akrabalarından olan Himyerî kabilesinin lideri Yeşerha b. Yahdub Sebe’yi zaptetti; Melikü Sebe ve Zû Reydân unvanıyla Himyerî Devleti’ni kurdu (m.ö. 115). Araplar’ın Kahtânîler koluna mensup bulunan Himyerîler kısa zamanda bütün Yemen’i egemenlikleri altına aldılar. Devletin başşehri Reydân daha sonra Zafâr adıyla şöhret kazandı. Himyerîler, milâttan sonra III. yüzyılın sonlarına doğru sınırlarını Hadramut ve Orta Arabistan’a kadar genişlettiler. Arap yarımadasının en güçlü ve en kalabalık devleti haline geldiler; Habeşliler ve Sâsânîler’le mücadeleye girdiler. Güney Arabistan’ın İslâm öncesi en uzun ve en parlak medeniyetini temsil ettiler. Himyerî Devleti, Akdeniz havzası ile Uzakdoğu arasındaki kara ve deniz ticaret yolu üzerinde bulunduğundan hareketli bir ekonomik yapıya sahipti. Güneyden ve kuzeyden gelen bütün yolların kavşak noktasında yer alan San‘a en önemli ticaret merkeziydi. Debâ, Mehre, Aden, Sebâ ve Râhiye’de kurulan panayırlar Arabistan yanında Akdeniz ve Çin-Hint ülkelerinden gelen tüccarlar için buluşma noktasıydı.
Yemen kabileleri ay, güneş ve yıldızlardan oluşan çok tanrılı bir dine sahipti. Romalı kumandan Titus’un milâttan sonra 70 yılında Filistin’i ele geçirerek Kudüs’ü tahrip etmesinin ardından Yahudilerin bir kısmı Hicaz ve Yemen’e göç etti. Bu tarihten itibaren Araplar arasında Yahudiliği benimseyenler oldu. Diğer taraftan Bizans İmparatoru Konstantios döneminde (337-361) Yemen’e ilk misyonerlerin gönderilmesinin ardından San‘a, Aden, Me’rib ve Zafâr gibi merkezlerde Hıristiyanlık yayıldı. Necran, bu dönemde Güney Arabistan’da Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline geldi. Ardından bölgede Hristiyanlıkla Yahudilik arasında giderek şiddetlenen bir rekabet başladı. Himyerîler Yahudileri, Habeşliler ile Bizanslılar ise Hristiyanları destekliyordu.
Himyerîler’in son hükümdarı Zûnüvâs (Yûsuf Eş‘ar), Yahudiliği kabul ederek bu dini devletin resmî dini haline getirdiği gibi Hristiyanları Yahudiliği kabul etmeye zorladı. Özellikle 523’te ele geçirdiği Necran’daki Hristiyanlara şiddetli baskı yaptı. Bundan sonuç alamayınca Necranlı Hristiyanlardan 4000 veya 20.000 kişiyi ateş çukurlarına (uhdûd) attırdı. Kur’ân-ı Kerîm’de bu olaya işaret edilerek zalimler şiddetle kınanmaktadır (el-Burûc 85/4-9). Bu katliam Hristiyan dünyasını harekete geçirdi. Habeş Aksum Kralı Kaleb Ela-Esbaha, Bizans imparatoruyla anlaşıp Yemen’e bir ordu gönderdi. Bu ordu Zûnüvâs’ı mağlûp ederek Himyerî Devleti’ne son verdi (525). Ardından Yemen yaklaşık yarım yüzyıl Habeşliler’in elinde kaldı. Habeşistan’ın Yemen valisi Ebrehe, Hz. Muhammed’in doğduğu yıl Kâbe’yi yıkmak için Mekke’ye bir saldırı düzenledi. Ancak Kur’an’da da zikredildiği üzere kalabalık ordusu ilâhî bir ceza ile helâk edildi (el-Fîl 105/1-5).
Habeşliler’in kötü idaresi Yemen’de yerli halkın tepkisine yol açmıştı. Himyerî hükümdar ailesinden Seyf b. Zûyezen, Sâsânî Hükümdarı I. Hüsrev’den (Enûşirvân-ı Âdil) aldığı askerî destekle Habeş hâkimiyetini sona erdirdi. Seyf b. Zûyezen’in kisrâya vergi vererek tahta oturmasıyla birlikte (573 civarı) Yemen’de İslâm dönemine kadar sürecek olan Sâsânî hâkimiyeti başladı. Sâsânî döneminin sonlarına doğru Yemen, İranlı askerlerin Yemenli kadınlarla evlenmesi sonucu ortaya çıkan ve Ebnâ (oğullar) denilen zümre tarafından yönetiliyordu. Ebnâ Mecûsîliğe mensuptu. Habeşistan-Bizans ittifakı ile Sâsânîler arasındaki mücadele yüzünden büyük zarar gören Yemen halkı, İslâmiyet’in doğduğu yıllarda sosyal açıdan parçalanmış ve ekonomik bakımdan zayıflamış durumdaydı ve kabile mücadeleleri sebebiyle tarihinin en güç dönemlerinden birini yaşıyordu. Diğer taraftan bölgede Yahudilik ve Hıristiyanlık halk tarafından fazla ilgi görmemişti. Ahalinin çoğu hâlâ putlara tapıyordu; Zülhalesa, Zülkeffeyn, Yegūs, Yeûk ve Nesr adlı putları vardı. Bununla birlikte Kâbe kutsal bir mekân olarak tanınır ve hac mevsiminde ziyaret edilirdi. Bölgede Hz. İbrâhim’den kalan inanç kalıntılarını benimseyen bir miktar Hanîf de bulunuyordu.
İslâm öncesinde Mekke’ye yakınlığından dolayı kurulan siyasî ve ticarî ilişkiler sayesinde Hicaz halkı Yemen hakkında kısmen bilgi sahibiydi. Yemenliler de bilhassa hac için gittikleri Kâbe vesilesiyle Mekke’yi ve Hicaz bölgesini tanıyorlardı. Onlar da Hz. Peygamber’in davetini açığa vurması üzerine Mekke’de yeni bir dinin ortaya çıktığını öğrenmişlerdi.
Nitekim Resûl-i Ekrem, hac mevsiminde Kâbe’yi ziyarete gelen Arap kabilelerine İslâm’ı tebliğ ederken Hadramut’tan gelen Kindeliler’e ulaşmışsa da bu kabilenin ileri gelenlerinden Müleyh onun tebliğini reddetmişti. Yemenlilerin İslâm’la gerçek anlamda tanışmalarının Medine’ye hicretten sonraki yıllara rastladığı anlaşılmaktadır.
Rivayete göre Hz. Peygamber’in, halkı İslâm’a davet ettiği duyulunca Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ile iki ağabeyinin de aralarında bulunduğu elli iki kişilik bir heyet Medine’ye gitmek üzere bir gemiye binmiş, fakat gemi kötü hava şartları yüzünden Habeşistan’a sürüklenince orada Ca‘fer b. Ebû Tâlib ve arkadaşlarıyla karşılaşmış, bir süre Habeşistan’da kaldıktan sonra 7 (628) yılında buradaki Müslümanlarla birlikte Medine’ye ulaşmıştır. Bazı kaynaklarda ise Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin İslâmiyet’i Mekke döneminde kabul ederek memleketine döndüğü ve kabilesini İslâm’a davet ettiği zikredilmektedir. Resûlullah’ın 7 (629) yılından itibaren mahallî Himyerî meliklerine İslâm’a davet mektupları göndermesi İslâmlaşma sürecini hızlandırdı. Konuyla ilgili dağınık rivayetlerden anlaşıldığına göre Resûl-i Ekrem, Ayyâş b. Ebû Rebîa’yı bir mektupla Himyerîler’in meliklerinden Hâris, Mesrûh ve Nuaym b. Abdükülâl’e yollamıştı. Mektubunda Yahudilerin Üzeyir’i, Hristiyanların Îsâ’yı Allah’ın oğlu kabul ederek hak yoldan saptıklarını bildiriyor ve onları İslâm’a davet ediyordu. Sonuçta melikler Müslüman oldu. Hz. Peygamber’in kisrâya davet mektubu göndermesiyle ortaya çıkan gelişmelerin ardından Sâsânîler’in Yemen valisi Bâzân’ın İslâmiyet’i benimsemesiyle birlikte San‘a halkı ve Ebnâ da İslâm’a girdi (628-631). Ebnâ’nın Müslüman olmasıyla Yemen’de yabancı hâkimiyeti siyasî açıdan sona erdi. Bu arada Resûl-i Ekrem, Mekke fethinin ardından bazı Yemen kabileleri üzerine seriyye gönderdi.
Heyetler yılı (senetü’l-vüfûd) denilen 9. (630) yılda Yemen’den Medine’ye çeşitli gruplar geldi. Bunların arasında Hadramut’ta oturan Benî Tücîb’e mensup on üç kişilik heyet de vardı. Hz. Peygamber, bunlarla bizzat ilgilenip sohbet ettikten sonra güzel bir şekilde ağırlanmalarını ve kendilerine diğerlerinden daha çok hediye verilmesini istedi. Resûlullah’ın Tebük Seferi’nden döndüğü günlerde Medine’ye gelen Himyerî meliklerinin elçisi Mâlik b. Mürâre er-Rehâvî de Hâris b. Abdükülâl, Nuaym b. Abdükülâl, Nu‘mân ve Zür‘a (b.) Zûyezen’in Müslüman olduğunu bildirdi. Bu habere çok sevinen Resûl-i Ekrem, Muâz b. Cebel’in başkanlığında bir heyeti Yemen’e yolladı.
Muâz’ı Yukarı (Kuzey) Yemen’e elçi, zekât memuru ve kadı olarak görevlendirdi. Cened âmilliğine ilâveten Muâz kazâ işlerini yürütmek, halka İslâm’ın esaslarını ve Kur’an’ı öğretmek, diğer güney bölgelerinde muallimlik yapmak ve bu yoldaki faaliyetleri denetlemek gibi görevleri de yerine getirecekti. Muâz b. Cebel birçok kabilenin İslâmiyet’i kabul etmesini sağladı. Bu arada Ebû Mûsâ el-Eş‘arî de Aşağı (Güney) Yemen’e tayin edildi. Yemen’de ve özellikle San‘a’da İslâm’ın yayılmasında, aslen Ebnâ’dan olup Hz. Peygamber’i gördükten sonra Müslüman olan sahâbeden Vebr b. Yuhannis ile Fîrûz ed-Deylemî’nin büyük katkıları oldu; San‘a’daki el-Câmiu’l-kebîr ilk defa bunlar tarafından yaptırıldı. Hz. Ali de Resûlullah tarafından Ramazan 10’da (Aralık 631) Yemen seferine gönderilmişti. Bu sırada Yemen’den gelen heyetler arasında bulunan Necranlı Hristiyanlar özel bir anlaşma ile İslâm devletinin hâkimiyetini kabul ettiler. Kaynak yetersizliği sebebiyle Yemen’in diğer bölgelerinde Müslümanlığın yayılmasına dair fazla bilgi olmamakla birlikte sonraki kaynaklarda İslâm’ın Yemen halkı tarafından büyük bir ilgiyle karşılandığı belirtilmektedir. Nitekim Yemenliler İslâm ordularına büyük oranda katılmış ve fetihlerde önemli yararlılıklar göstermiştir.
Temel Göstergeler
Başkent : SANAA (Resmi), ADEN (Geçici)
Nüfus : 34 Milyon (Aralık 2022)
Yüzölçümü : 527.968 km2
Cumhurbaşkanı : Abd Rabuh Mansur HADI (Şubat 2012)
Başkanlık Konseyi Bşk : Reşad Al-Uleymi (7 Nisan 2022)
Cumhurbaşkanı Hadi tüm yetkilerini 8
kişilik Başkanlık Konseyine devretti
Başbakan : Muin Abdülmelik (Ekim 2018 başladı.
Devam etmekte)
GSMH : 12,284 Milyar Dolar (2017 tahmini) Kişi
başı GSMH 765 Dolar
Para Birimi : Yemen Riyali (1 USD = 1.450 YR)
Konuşulan Diller : Arapça
Etnik Yapı
Nüfus esas itibariyle Arap etnik unsurundan oluşmaktadır. Ülkede ayrıca, Etiyopya, Eritre, Somali ve Cibuti’den göç eden ve Yemen halkıyla büyük ölçüde kaynaşmış bulunan bir milyonu aşkın Afrikalı bulunmaktadır. Özellikle güney illerinde Hindistan, Pakistan ve Endonezya Malezya asıllılarda bulunmaktadır.
Önemli Siyasi Partiler:
- Genel Halk Kongresi (Mutemer Partisi)
- Islah Partisi
- Yemen Sosyalist Partisi
- Nasırcı Al Wahdawi (Nasiri) Partisi
- İrşad Partisi
- Güney Geçiş Konseyi
- Güney Ulusal Hareketi
- Baas Partisi
- Ülkede yaşanan savaştan sonra parlamento Husi Milislerce fesh edildi.
Toplumsal Görünüm
Sosyolojik Yapı: Toprak verimliliği, su kaynakları, iklim koşulları ve kabilecilik anlayışı Yemen nüfus dağılımını etkileyen önemli faktörlerdir. Yemenli kabileler nüfusunun yaklaşık %80'ini temsil etmektedir. Akrabalık ilişkilerine dayanan kabile ve aşiretlerin yaygın olduğu ülkede, ekonomi ve özellikle siyasette rolleri bulunmaktadır. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu Sünni ve Zeydi Müslümanlar oluşturmaktadır. Ülkede ayrıca, Etiyopya, Eritre, Somali ve Cibuti’den göç eden ve Yemen halkıyla büyük ölçüde kaynaşmış bulunan bir milyonu aşkın Afrikalı bulunmaktadır.
Birleştirici ve Çatışan Unsurlar: Kuzey ve Güney Yemen birleşmeden önce, Arap Yarımadası’nın güneyinde bugünkü Yemen topraklarında birbirine rakip iki ayrı devlet bulunuyordu. 22 Mayıs 1990 yılında birleşmenin ardından ülke içindeki iktidar paylaşımı sorunu ve kötüleşen ekonomik şartlar nedeniyle 1994’te iç savaş yaşanmıştır. Savaş Ülkede büyük istikrarsızlığa neden olmuş ve ekonomik durgunluk yaratmıştır, ancak Yemen bu savaşın üstesinden gelerek birliğini günümüze kadar korunmaktadır.
Ülke İçerisinde Müslüman Nüfusun Etkinliği: Ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslümanlar ve %1’i geçmeyecek kadar Hristiyan ve Musevilerden oluşturmaktadır. Yaklaşık 34 milyonluk nüfusuyla Mısır’dan sonra en kalabalık Arap ülkesidir. Ortalama %3’lük nüfus artış hızıyla, nüfusu en çok artan ülkeler arasında ön sıralarda yer almaktadır, dolayısıyla sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Her yıl işgücü piyasasına yeni katılan binlerce kişi işsizliğin çığ gibi büyümesine yol açmaktadır.
Yemen'in Bölgeleri
- Aden Bölgesi
- Hadramut Bölgesi
- Cened Bölgesi
- Azal Bölgesi
- Sama Bölgesi
- Tihame
Yemen Cumhuriyeti 22 İl’den oluşmaktadır. (2013 yılında Sokotra adası Hadramut ilinden ayrılarak İl olmuştur.) İller; ekonomi, sosyal, enerji ve demografi özellikleri ile genel olarak aralarında benzerlik olmasına rağmen ekonomik potansiyeli, coğrafi konumları, nüfus ve sosyal yaşam açısından farklılık göstermektedir.
1.Sanaa (Başkent): Yemen Cumhuriyetinin başkenti olan Sanaa dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biridir. Hz Nuh’un oğlu Sam tarafından kurulduğuna inanılmaktadır. Bu sebeple kente Sam’ın Şehri de denilmektedir. 2.300 metre (7.500 ft) yükseklikte, aynı zamanda dünyanın en yüksek başkentlerinden biridir Sanaa'nın nüfusu yaklaşık 4.000.000 (2014)
UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Sanaa'nın Eski Şehri, geometrik desenlerle süslenmiş çok katlı binalarında belirgin bir mimari karaktere sahiptir. 2015'te şiddetli çatışmada, eski şehirdeki UNESCO sit alanlarına bombalar isabet etti. Kuzey – Güney Yemen’in birleşmesinden sonra tek başkent olan Sanaa tüm (Eğitim, Sağlık, Turizm, Ticaret, Ulaşım vb.) alanlarda öncülük etmektedir.
2. Aden: (Geçici Başkent): Yemen Cumhuriyeti’nin ekonomik ve ticari başkentidir. Yüzölçümü 750 km2, Yemen toplam nüfusunun yaklaşık % 3’ü bu şehirdedir. Aden Körfezi kıyısında yer alan Aden İli, imalat, balıkçılık, ticaret, turizm ve hizmet sektöründe gelişmiştir. Aden’in serbest ticaret bölgesi olması ve burada uluslararası uçuşlara açık hava limanı bulunması nedeniyle ülkenin ve bölgenin cazibe merkezi konumundadır. Jeopolitik konumu, binlerce yıllık tarihi, askeri ve ticari limanlarıyla önemini koruyor.
3. İbb: Yeşil şehir olarak adlandırılan Yemen’in en güzel şehridir. Yemen’in toplam nüfusun yaklaşık % 10.8 oranını temsil ettiğinden dolayı nüfus bakımından Yemen'in üçüncü büyük şehridir. Yüzölçümü 5552 km2‘dir, şehrin esas faaliyeti tarımdır, ayrıca şehir doğa güzelliğinden dolayı Yemen turizmi açısından önemlidir.
4. Taiz: Yemen toplam nüfusunun yaklaşık % 12.16 oranını kapsamasından dolayı nüfus bakımından Yemen'in en kalabalık şehridir. Yüzölçümü 10008 km2 ‘dir. Şehirde tarım, hayvancılık, balıkçılık, çimento ve bazı gıdaların imalatı alanlarında faaliyetler yürütülmektedir. Ayrıca turizm yönünden tarihi eserler, camiler ve okullar bulunmaktadır.
5. Hadramut: Yemen’in coğrafi olarak en büyük şehridir. Yüzölçümü 193,032 km2, nüfusu ise Yemen'in toplam nüfusunun yaklaşık %5.2 oranını temsil etmektedir. Arap Denizi kıyısında yer alan Hadramut İlinde tarım, hayvancılık arıcılık ve balıkçılık faaliyetleri yürütülmektedir. Ayrıca petrol kaynakları olan şehirde altın yatakları da bulunmaktadır.
6. Me’rib: Yemenin Başkenti Sanaa ile birlikte bu coğrafyada bilinen en eski yerleşim yeri olan Me’rib aynı zamanda yemen tarihinde önemli bir yere sahip olan ve Hz. Süleyman kıssasında da geçen Melike Belqıs’ın sarayı bu bölgede olup kalıntıları Turizm açısından çok önemlidir. Ayrıca yemen ekonomisine en büyük katkı veren ve savaş öncesi aktif olan petrol kuyuları da buradadır.
7. Hudeyde: Yemenin tahıl ambarı olarak anılan ve ülkeye giren ihtal malların %70’ine ev sahipliği yapmakta olan Hudey’de Osmanlı zamanında askeri ve techizat nakillerinde kullanılan limana sahip olması ile yemene açılan bir kapı olarak bilinmektedir.
8. Sokotra: 2013 yılına kadar Hadramut İline bağlı olan ve Arap Okyanusunun ortasında kalan ve 5 takım ada dan oluşan Sokotra yeryüzünde kendine has bitki örtüsü ve canlı çeşitliliğine sahip olup yemen turizmine ciddi katkı sağlamaktadır. Son zamanlarda BAE bu adayı tam manası ile ele geçirmiş olup ada sakinlerinin çoğuna vatandaşlık verip Bağımsız bir emirlik haline getirerek kendilerine bağlamaya çalışmaktadırlar.
Ekonomik Göstergeler
Başlıca ihraç kalemleri: Petrolün yanı sıra, canlı hayvan, ham deri, balık ve diğer deniz ürünleri, pamuk, kahve, meyve ve sebze ihraç etmektedir.
Başlıca ithalat kalemleri: Makine ve motorlu ulaşım araçları ile bunların parçaları, demir çelik mamulleri, her türlü endüstriyel ürün, gıda maddeleri, mineral yakıtlar, kimyasallar, tekstil ve konfeksiyon olarak sıralanabilir.
Genel Ekonomik Durum:
Yemen, Orta Doğu’nun en yoksul ülkelerinden birisidir. Arap yarımadasının OPEC üyesi olmayan, mütevazı bir petrol üreticisi konumundaki Yemen’in ekonomisi azalmakta olan petrol gelirlerine bağımlıdır.
Petrol ve doğalgaz sektörü tüm ekonomiyi yönlendirse de geleneksel olarak tarım, ülke ekonomisindeki ağırlığını muhafaza etmektedir. Nüfusun yaklaşık dörtte üçünün kırsal kesimde yaşadığı Yemen’de tarım sektörü GSYİH’ya % 34 oranında katkıda bulunmaktadır.
Yaklaşık 2500 km deniz sahiline sahip olan yemen kızıl seniz ve hint okyanusuna komşu olmasından dolayı çok zengin balık çeşitliliğine sahiptir. Savaş öncesi çok atkif olan bu sektör maalesef yeni dönemde can çekişmektedir. Gerek ülkede yaşanan çatışmalar ve gerekse de okyanusa açık olmasından dolayı yaşanan kasırgalar sonucu birçok liman, tekne, barınak tahrib olmuş işletmeler kapanmıştır.
Sanayi temel olarak petrol rafinesine ve doğalgaz çevrimine dayanmaktadır. Üretim çeşitliliği ve yeteneği son derece kısıtlıdır. Tüketici ürünleri ile alt yapı materyalleri üreten sanayinin %95’i genel olarak bir ila dört kişinin çalıştığı küçük KOBİ'lerden oluşmaktadır.
Güncel Ekonomik Potansiyel/Yönelim Alanları:
Yaklaşık 34 milyonluk nüfusu ile Arap Yarımadası’nın ikinci en kalabalık ülkesi ve dünyanın en hızlı nüfus artış oranlarından birine sahip olan Yemen, kişi başına düşen yaklaşık 765 ABD Dolarlık milli geliriyle en az gelişmiş ülkeler arasında yer almaktadır.
Ulaşım: Milli ekonominin alt yapısını oluşturan ekonomi ve sosyal kalkınmada önemli rolü olan ulaşım sektörünün kalkınmanın geliştirmesinde birincil rolü bulunmaktadır. Bu bağlamda Yemen hükümeti, limanları geliştirmeye ve kapasitesini artırmaya çalışmaktadır. Aden, Mukalla, Hudeyde ve Neştun en önemli limanlarıdır. Sanaa, Aden, Taiz, Hudeyde, Rayyan ve Seyun ise havalimanı olan şehirlerdir. Bu sektörün GSYİH’ye katkısı yıllık %10-13’dür. Mevcut şartlarda Aden ve Seyun Havaalanları hizmet vermekte diğerleri hizmetdışı
Petrol: Üretim sektörünün esasını oluşturan petrol, birkaç şehirde bulunmaktadır, Özellikle Hadramut, Şabwa ve Me’rib şehirlerinde mevcuttur. GSYİH ‘ye katkısı %30-40 civarındadır. Yemen ihracatının %90’ını ve devlet genel bütçesinin %70’ini oluşturmaktadır.
Tarım: Petrolün ardından gelen ikinci üretim sektörüdür. Ülke topraklarının %17’si tarıma elverişli olmakla birlikte toplam işgücünün %54’ünü oluşturmaktadır. Yemen Nüfusun %70’inin gelir kaynağıdır. Ülke ekonomisine katkısı ise %34 civarındadır. Ancak, 2011-2012 yılı boyunca “Arap Baharı”nın etkisiyle yaşanan olaylar nedeniyle petrol üretiminde yaşanan hızlı düşüş, 2015 yılında yaşanan iç savaş nedeni ile tamamen durmuştur. Kuraklıktan ve susuzluktan kaynaklanan tarımsal üretimdeki azalma, Yemen ekonomisini gerilemeye götüren etkenler arasında sayılabilir.
Balıkçılık: Yemen hem kızıl denize hem de Hint Okyanusuna sahili olan ve balık çeşitliliği bakımından oldukça zengin bir ülkedir. 2500 km sahile sahip olan yemende 100 binlerce balıkçı ve dolayısı ile milyonlarca insan bu sektörden geçinmektedir. Yemende 30 bin tekne ile yapılan balıkçılık mesleğinden yaklaşık 300 bin ton hasılat elde edilirken bunun yarısı ihrac edilmekte idi. 1’i devlete ait 3’ü özel sektöre olmak üzere 4 adet balık konserve fabrikası vardı. Balıkçılık faaliyetleri ile uğraşan 50 firmadan 13 tanesi uluslararası balıkçılık faaliyetlerini yürütmekte idi. Yemende 15 balık limanı 120 adet balık çarşısı ile ekonomide ciddi bir paya sahip idi. Balıkçılık sektörü gelecekte iş imkânlarının artmasına yol açacak ve Yemen’in ulusal ekonomisinin kalkınması ve desteklenmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
Yemende Yaşanan İç Savaşın Serüveni
2011 yılında yaşanan Arap baharı ile birlikte Küzey afrika ülkelerine paralel Yemen’de de 33 yıldır iktidarda olan Ali Abdullah Salih’e karşı halk ayaklanması yaşanmış ve yaşanan süreçten sonra Körfez ülkelerininde araya girmesi sonucu Ali Abdullah Salih’in yargılanmaması şartı ile yönetimden el çektirilerek yerine yardımcısı Abdurrabbu Mansur Hadi getirtilerek bahar devrimi sonlandırıldı.
Devrim sonrası tek aday olarak seçime giren Hadi Cumhurbaşkanı olarak halkın oyları ile seçilmiş oldu. Cumhurbaşkanı hadi ülkedeki tüm unsurları bir araya getirerek geçici bir hükümet oluşturdu. Fakat bu oluşuma Husi Kabilesi kendilerine teklif edilenleri kabul etmeyerek dışarda kaldılar.
Kurucu meclisin iki yıl içerinde yeni bir anayasa oluşturarak halk oylamasına sunulması ve bundan sonrada yeni Anayasaya göre ülkenin idaresi öngörülmüştü. İki yıl sonunda beklenen olmadı artı hayat bir çok noktada daha da zorlaştı. Ülkenin tek geliri sayılabilecek petrol ve petrol ürünleri gün geçtikçe zamlandı bunu fırsat bilen Husiler ilk önce hayat pahalılığını bahane ederek barışçıl gösteriler yapmaya başladılar ise de zaman içerisinde başkent Sanaa’ya kadar gelip tüm (1 Eylül 2014) hükümet birimlerini işgal ettiler. Bu süreçte yemen resmi ordusu hiç karşılık vermedi zira ordu hala devrik lider Ali Abdullah Salih’e bağlı hareket etmekte idi.
Bu durum devrimden intikamını almak isteyen Devrik Lider Salih için büyük bir fırsattı. Devrik Lider ani bir karar ile Husi Milisleri desteklediğini ve askerin Husi Milisler ile hareket etmelerini emretti. Ordudan destek alan Husi Milisler daha önce silahsız işgal ettikleri devlet kurumlarını ordunun da yardımı ile işgal edip meclisi fesh ettiklerini ve mevcut Başbakan ile Cumhurbaşkanı Hadi’yi istifaya zorlayarak ev hapsine aldılar.
Bir fırsatını bulup Sanaa’daki ev hapsinden kaçan Hadi, ülkenin güneyindeki Aden Şehrine gelerek istifasını geri çektiğini zira kendi istifasını kabul edecek bir mercinin olmadığını ve Husi Milisler ile kendilerine destek veren devrik lider Salih’e bağlı ordu birliklerinin zaten mevcut meclisi feshettiğini sonuç itibari ile istifasının geçerli olmadığı ve kendisinin Yemen’in seçilmiş meşru Cumhurbaşkanı olduğunu deklare ederek Aden şehrini geçici başkent ilan etti. Kardeş ülkelerden ülkesinde silah zoru ile hükümeti devirip zorla iktidarı ele geçirmek isteyen milislere karşı müdahale etmeye çağırdı. Hadi’nin bu çağrısı üzerine Arap ülkeleri bir araya gelerek oluşturdukları koalisyon ile 25 Mart 2015 tarihinde yemene ait tüm hava sahasını ve askeri noktaları bombalayarak sıcak savaşı resmen başlatmış oldu.
Taraflar
- Meşru Hükümet ve kendisine destek veren koalisyon ülkeleri Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri BAE, Kuveyt, Bahreyn, Sudan, Somali, Mısır ve Katar (Daha sonra kendi aralarında yaşanan diplomatik kriz sonrası Katar bu koalisyondan çıkarılmıştır.) Türkiye ve birçok diğer İslam ülkeleri ise silah zoru ile halkın seçmiş olduğu hükümeti devirmeye çalıştıkları için bu savaşta Husi Milislere karşı Yemen meşru Hükümetine desteklerini sunmuşlardır.
- İran destekli Husi Milisler ve Devrik Lider Ali Abdullah Salih’e bağlı ordu birlikleri (Ali Abdullah Salih Husilerle yaşadığı anlaşmazlık sonrası yine Husilerce öldürüldü.)
- El-Kaide ve sonrasında da Daiş (son zamanlarda etkinlikleri yok denecek kadar az.)
Sahadaki durum:
Meşru Hükümet: Aden, Lahiç, Dali, Ebyen, Şebwe, Mukella (Hadramut), Mehra, Sokotra, Marib, Cevf ile Taiz İli Merkezi Ülkenin %72’ine
Husiler: Sanaa, İbb, Zamar, Amran, Sada, Hacce, Mahvit, Rime ve Beyda İl Merkezi ülkenin %27 nufus yoğunluğunun yarısına denk gelmektedir.
Sıcak çatışma bölgeleri Sada, Hacce, Hudeyde, Beyda, Taiz Me’rib ve Cevf illeri
Husilerin, Eylül 2014'te başlattığı ve sonrasında genişlettiği saldırılarla ele geçirdikleri bölgelerin bir kısmı Arap Koalisyonunun destek verdiği Yemen hükümetine bağlı güçlerce geri alınırken bir kısmı ise yıllardır milislerin elinde bulunuyor.
Hükümet güçleri, Husilerin ele geçirdiği ülkenin güneyindeki Aden, Lahiç, Şebve ve Ebyen'de koalisyon güçlerinin desteğiyle yeniden kontrolü sağladı.
Ülkenin güney batısındaki Dali ve Taiz kentlerinin büyük bir kısmının hükümet güçlerince kontrol altına alınmasına karşın bu kentlerdeki önemli noktalar hala Husilerin elinde bulunuyor.
Batı kesiminde de meşru ordu Hudeyde ve Hacce'de ilerleme kaydedip, bu şehirlerdeki bazı ilçelerde kontrolü sağladı.
Nüfusun yoğun olduğu ve Sana'yı da içine alan kuzeyde ise savaşın başlamasından bu yana durum pek fazla değişmedi. Sana'nın yanı sıra İbb, Zemar, Amran, Rime gibi kuzey kentlerinde Husilerin hakimiyeti kırılamadı.
Husiler ise kuzeyde petrol zengini Marib kentini iç savaşın başladığı günden bu yana ele geçiremedi. Suud sınırında bulunan Cevf ilinin bazı ilçelerini ele geçiren Milisler bu bölgede hâkimiyetini genişlemeye çalışmaktadır. Marib, hükümetin kuzeydeki "son kalesi" olarak görülüyor. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon tarafından desteklenen meşru Hükümet güçleri ülkenin %72’sinde (Ülkenin doğu bölgesi ile güneyde Aden, Lahiç, Ebyen, Dali ve Taiz’in merkezi ile kuzayde Husi Milislerin yurdu olan Sa’da ve batıda Hudeyde şehir merkezini) denetimi elinde bulundurmaktadır. Ülkenin geri kalan kısımlarında ise (Başkent Sanaa İbb, Damar, Amran, Sa’da Hacce, Mahwit Taiz cevf ve Hudeyde şehirlerinin etrafı ) husi Milislerin denetimindedir.
Geniş olmamakla birlikte ülkede bazı ilçe merkezleri ve bazı kırsallarda aşiretlerle birlikte Daiş ve El Kaidenin hüküm sürdüğü görülmektedir.
İnsani Durum:
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), yıllardır iç savaşla boğuşan Yemen'de açlığın "kontrol edilemez" noktaya ulaşmak üzere olduğunu belirtti.
UNDP'nin Yemen ofisin hesabından yapılan açıklamada, "Açlık Yemen'in gerçeği olmak üzere" uyarısında bulunuldu. "Yemenliler sefalet içinde yatıp daha büyük bir sefalet içinde uyanıyorlar" ifadelerinin yer aldığı paylaşımda, yerel para biriminin döviz karşısındaki büyük değer kaybına işaret edildi. Açlığın ülkede kontrol edilemez bir noktaya ulaşmak üzere olduğuna dikkat çekilen açıklamada tüm taraflara bu durumla ilgili sorumluluk üstlenme çağrısı yapıldı.
Sağlık başta olmak üzere pek çok alanda insani kriz yaşanan ülkede, temiz suya ulaşımın olmaması, yetersiz beslenme, ilaç ve tıbbi malzemelerdeki eksiklikler gibi nedenlerle kolera başta olmak üzere salgın hastalıklar her geçen gün daha da artıyor. 2020 yılı Nisan ayında yemende görülen Cowid-19 salgınına karşı bizler ve diğer yardım kuruluşları çalışmalar yapmış olsa da Yemenlilerin alınan tedbirlere uyma veya kendilerini sakınmaya mecalleri kalmamıştır. Zira yemende cowid ile aynı belirti gösteren birçok salgın hastalık bulunmaktadır. Kolera, Mameria, Diftiri, Denek Huma, Sıtma vb salgınlar mevcuttur. Bunun yanında özellikle kötü beslenme ve temiz suya erişimin olmaması yıllar önce kaybolan bazı hastalıkların tekrar görülmesine sebebiyet vermektedir.
Yemen'de ülke nüfusunun yüzde 75'i yani 22 milyondan fazla insan yardıma ve korumaya ihtiyaç duyuyor. Bu rakamın 14 milyonu tamamıyla dış yardımlara bağımlı halde ve bunun yarısı ise açlık tehlikesi ile karşı karşıya.
Ülkede yaşanan döviz yükselişi tüm mallara zam olarak yansıtılmakta zira yemende bazı meyve ve sebzeler hariç birçok temel gıda ve sağlık malzemeleri ile giyim, eğitim, sanayi vb ürünler dışardan ithal edildiğinden döviz hareketliliği maalesef piyasayı ciddi şekilde etkilemektedir. Sattığını yerine koyamayan birçok esnaf işyerlerini kapatmak zorunda kalmıştır. Zaten ülkedeki savaş nedeni ile ciddi oranda olan işsizlik bu gelişmelerle daha da artmaktadır.
Yukarıda paylaşılan bilgiler ışığında yemende yaşanan insani kriz önlenemez boyutlara ulaşmakta ve dışarıdan sürekli olarak yapılan temel gıda ve sağlık yardımları yeterli gelmemektedir. Malumlarınız olduğu üzere yemenle alakalı açlıktan ölüm haberleri gün geçtikçe artmaktadır. Bu haberler hem yetersiz beslenme hem de güvenlik nedenleri ile yardımın özellikle bazı bölgelere ulaşamamasından kaynaklanmaktadır.
Petrol ihraç eden bir ülkede şimdi yakıt alabilmek için (normal fiyattan yakıt almak için) en az bir gün sırada beklemeniz gerekiyor öte yandan hemen istasyonun önünde bidonlarla satılan karaborsa fiyatlar istasyonun en az iki hatta üç katı fiyat biçilmektedir. Buna paralel Yemen elektrik üretimini de petrolden sağladığı için bu artışlar santrallere de yansımakta ve dolayısı ile vatandaşa daha fazla elektrik kesintisi olarak yansımaktadır.
Gelinen noktada infazlar cok ciddi bir artış göstermiş özellikle cami imamları ve öğretmenlere karşı BAE’nin desteklediği Güney Ayrılıkçı harekâtı Hırak mensuplarının askeri güç kullanarak insanları sebepsiz yere gözaltına alması veya insanların mallarına el koyması gibi gündelik sıradan fiillere dönüştü. Bu imkânsızlıklarla birlikte hayat çok ciddi halde pahalılaşmakta, işsizlik gün geçtikçe artmakta, eğitim, sağlık, temiz suya erişim, elektrik, akaryakıt sıkıntısı her geçen gün büyüyerek Yemende yaşanan insani krizi derinleştirmektedir.
Tüm bunlar daha da kötü bir netice doğurmak ve terör örgütlerinin ekmeğine yağ sürmektedir. Bunu fırsata çeviren terör veya belli bir alanda hâkimiyet kurmak isteyen dış kaynak destekli aşiretlerde çocuk ve gençleri karın tokluğuna bünyesine katabilmektedir.
Ülkedeki okul ve hastanelerin savaştan dolayı birçoğunun kullanılamaz hale gelmesi ile bıçak sırtında olan Yemen son yaşananlardan sonra Eğitim ve Sağlık başta olmak üzere kamu hizmetleri durma noktasına gelmiştir.
Kendi yöneticilerinden memnun olmayan onların adaletine güvenmeyen ve zaten açlığın pençesinde olan insanlarda çareyi karınlarını doyuracak ve ellerine silah verip kendileri güçlü hissettirecek terör örgütleri ve illegal yapılanmalara dâhil olmalarına neden olmaktadır.
Netice itibari ile yemende gün geçtikçe durumlar her açıdan (can ve mal emniyeti, rızık, sağlık, eğitim) en temel konularda bile daha da kötüye gitmektedir. Kral Selman Vakfının resmi açıklamalarına göre yapılan maaş veya merkez bankasına katkı hariç sadece insani yardım rakamı dört yıl zarfında 3 milyar doların üzerinde. Bunun yanında birleşmiş milletler ve ülkede bulunan 104 yerli ve yabancı paydaş yardım kuruluşlarının yaptıkları yardımı da hesaba katarsak yemene çok ciddi yardımların yapıldığı ama tüm bunlara rağmen aciz durumda kaldığımız gözlemlenmekte ve önlenemez bir düşüş yaşanmaktadır.
Gerçek şu ki dış yardımlarla sürekli 22 milyon insanı beslemek eğitim görmelerini sağlamak asgari düzeyde sağlık hizmeti vermek mümkün değildir. Bizler bu tarz yardımlar ile sadece yaraya pansuman uygulamaktayız. Zaman geçtikçe ihtiyaç sahipleri azalmaktan ziyade her gün daha yenileri eklenmektedir. Zaman aleyhimize işlemekte ve insani kriz derinleşmektedir.
Yerel kaynaklar ve uluslararası kuruluşların raporlarından derlediğimiz kadarı ile Yemen'de Mart 2015’ten bu yana insani yardıma muhtaç çocuk sayısı 12 milyona ulaştı. Bu, yaklaşık 14 milyon 500 bin çocuğun bulunduğu ülkede 18 yaş altındakilerin yüzde 80’nin insani yardıma muhtaç olduğu anlamına geliyor. Raporlara göre 8 milyon 100 bin çocuk orta dereceli, 500 bin ise vahim derecede kötü beslenme sıkıntısı çekiyor. Her 10 dakikada 1 çocuk, kötü beslenme, solunum yolu iltihabı, ishal gibi "engellenebilir sebeplerden" ötürü hayatını kaybediyor. Beş yaş altında 2 çocuktan biri, gelişim geriliği yaşıyor.
Çocuklarda kötü beslenme ve ishal nedeniyle, kolera salgınında da artış yaşanıyor. Şüpheli kolera vakalarının yüzde 26'sı 5 yaş altı, yüzde 56'sı 18 yaş altı çocuklarda görülüyor. Bunun yanı sıra onlarca çocuk menenjit nedeniyle hayatını kaybederken, kızamık da özellikle daha geri kalmış kentlerde yayılıyor.
Ülkedeki iç savaş, çocukları sadece dolaylı olarak değil, doğrudan da etkiliyor. Yüzlerce çocuk şiddet olayları nedeniyle hayatını kaybediyor. Yüzlercesi hukuka aykırı bir şekilde zorla silahaltına alınıyor. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), eylül ayına kadar bin 700 çocuğun yaşamını yitirdiğini, 6 bin çocuğun yaralandığını, 18 yaş altı bin 600 çocuğun zorla silahaltına alındığını açıklarken, rakamların bundan daha fazla olduğunu çok iyi biliyoruz.
Savaş, özellikle Husiler ve eski cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih yanlılarının kontrolü altındaki bölgelerde eğitim hayatını da sekteye uğrattı. Ülkede 166 binden fazla öğretmen meşru hükümet ve darbeciler arasındaki çatışmalar nedeniyle maaşlarının ödenmemesi yüzünden greve gitti. Meşru hükümet, Husileri eğitimi siyasileştirmek ve öğrenim programını bozarak, radikal fikirlerini dayatmakla suçlarken, Husiler bunu reddediyor.
Yemen'de eğitim sisteminin çökmek üzere olduğu uyarısında bulunan BM, 5 milyon çocuğun, öğretmenlerin maaşlarının ödenmemesi nedeniyle eğitim hayatından tamamen mahrum kalma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu aktardı. Okul çağındaki 3 milyon 200 bin çocuk, eğitim desteğine ihtiyaç duyuyor. Bunlardan 1 milyon 100 bini savaşın ciddi zarara uğrattığı bölgelerde yaşıyor.
Eğitim kurumları, savaş nedeniyle yıkılıyor ya da amacı dışında kullanılıyor. Bazıları işgal edilerek, çatışan taraflarca askeri kışlalara, karargâhlara ya da tutuklama merkezlerine dönüştürülürken, bazıları da sığınmacılar için barınaklara çevriliyor. Yetkili mercilerin raporlarına göre savaşta 2 bin 531 devlet okulu zarar gördü, işgal edildi ya da barınağa dönüştürüldü. Bu da 1 milyon 500 bin çocuğun eğitim den mahrum kalmasına neden oldu.
Resmi raporlara göre şiddet olayları nedeniyle 30 milyon nüfuslu Yemen'de 3 milyon 900 bin kişi evlerini terk ederek başka yerlere sığınmak zorunda kaldı. Bunların yüzde 55'i çocuklardan oluşuyor. Sığınmacı çocuklar, zor şartlar altında yaşıyor. 600 bin çocuk, okula gidemezken bir kısmı çalıştırılıyor. Sığınmacılar arasında 150 bin yetim çocuk bulunuyor.
2015 yılından bu yana iç savaş ve kaosun devam ettiği Yemen, ülkenin geleceğini de karartacak ciddi bir kriz sarmalına sürüklenmiş durumda. Yer altı zenginlikleri, enerji yolları ve stratejik konumundan dolayı öteden beri küresel güçlerin rekabetine sahne olan Yemen'in kaosa sürüklenmesinde Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İran ve Suudi Arabistan gibi bölgesel aktörlerin müdahalelerinin de payı büyük. İran ile Suudi Arabistan Yemen üzerinden vekâlet savaşı yürütürken, BAE de kendi ajandasını takip ediyor.
Bugün gelinen noktada Yemen'de en etkin ve aktif yabancı güçler arasında yer alan BAE, Yemen'in güneyindeki askeri varlığı bir yana, desteklediği milis güçler, devlet bürokrasisi üzerinde etkisi, toplumsal mühendislik faaliyetleri ve yol açtığı ekonomik bağımlılık gibi unsurlarla, etki açısından Suudi Arabistan'ı geride bırakmış durumda.
Arap Koalisyonu içinde yer alan iki kilit ülkeden Suudi Arabistan doğu bölgelerinde daha etkin iken, BAE'nin etkinlik alanı daha çok Yemen'in güneybatısında yoğunlaşmış görünüyor. Abu Dabi, Yemen'in Babu'l Mendeb boğazına bakan kısımlarını ve bu bölgenin güvenliğin sağlayacak kırsal bölgelere doğru saha hâkimiyetini genişletti. Son dönemde, dış politikasını ABD'nin yönelimlerine uygun olarak biçimlendiren ve bölgesel sorunlarda daha agresif hareket eden BAE'nin Yemen'deki ana hedefinin ekonomik olduğu söylenebilir.
Arap Baharı sürecinden en çok rahatsız olan ülkelerin başına gelen BAE, istikrarlı ve özgür Yemen ihtimalini bir tehdit olarak algıladı. Dubai ve Abu Dabi gibi finans dünyasının olduğu kadar uluslararası ticaretin de transfer kentlerinin bulunduğu BAE, Yemen'in istikrara kavuşması halinde, buradaki limanların potansiyel olarak BAE limanlarının yerini alabileceği ihtimalini kaygıyla karşıladı.
Nitekim bu durum Çin'in Yeni İpek Yolu projesinin hayata geçirilmesinden sonra daha da somutlaşmıştı. Bu çerçevede Aden Körfezi ve Kızıldeniz'in istikrara kavuşması halinde BAE'nin ekonomik ve buna bağlı olarak siyasi nüfuzuna zarar vereceği muhakkak.
Eğitim
Yemende yeni eğitim ve öğretim yılı geçen pazar günü itibari ile başlamış bulunmakla birlikte tam manası ile henüz ders başı yapılamadı. Eğitim sektörü birçok zorlukla karşı karşıya. Yemendeki iç savaştan once 1,6 milyon olan okul dışı çocuğa iki milyon çocuk daha eklendi. Diğer dört milyon okul çağındaki öğrenci, özellikle kuzey bölgelerinde yaşanan çatışmalar ve koalisyon güçlerinin uçaklarla bombalamasından dolayı eğitime erişimleri risk altındadır, ayrıca devlet okulu öğretmenlerinin yaklaşık yüzde 67'si nerede ise iki yıldır maaş alamıyorlar.
Yemende 2,500'den fazla okul kullanım dışıdır; Bunların yüzde 66'sı çatışmadan zarar görmüş, yüzde 27'si kapalı çünkü silahlı gruplar veya askeri amaçlı kullanılmakta, yüzde 7’si de yerinden edilmiş iç göçmen ailelerce barınak olarak kullanılıyor. Bu durumda olan hastane ve diğer kamu binaları da çokça bulunmaktadır. Ayrıca, 2.600'den fazla çocuk silahlı kuvvetler (devlet tarafı) ve silahlı gruplar (Husi milisler el kaide vb) tarafından işe alınmışlar (bu ifadeyi özellikle yazdım işe alınma deniliyor) ve bu çocukların hepsi de okul çağında Başkent Sanaa’dan alınan bilgilere göre Husi Milisler okulların etrafına pusu kurmuş gözlerine kestirdikleri çocukları zorla silahaltına almaya çalışıyorlar ve bu duruma erkek öğretmenler zaten direnemez direk vurulur veya uzun soluklu hapse atılır ancak bayan öğretmenler direnmeye çalışsa da muvaffak olamıyorlar bu nedenle birçok aile çocuğunu okula bile gönderemiyor.
Sağlık
Yemen, 2015 yılında ortaya çıkan iç karışıklıkların sonucu olarak büyük bir insani kriz ile karşı karşıya kaldı. Yaklaşık 24 milyon kişi insani yardım veya korumaya ihtiyaç duyarken; Yemen halkı, gıda yetersizliği ve sağlık sorunları nedeniyle hayatta kalma mücadelesi veriyor. 16 milyondan fazla kişinin açlıkla mücadele ettiği bölgede, 4 milyon 400 bin kişi ise açlık yüzünden ölümün eşiğinde. Üstelik bu sayının 360 bini 5 yaş altı çocuklardan oluşuyor. Çocuklarda yetersiz beslenme oranı, dünyadaki en yüksek oranlardan biri.
34 milyon nüfuslu Yemen’de, akut beslenme yetersizliği yaşayan insanların sayısı 2017 yılında 5 milyon 500 bin kişi iken, bu sayı 2018 yılında 7 milyon kişiye, 2019 yılında ise 7 milyon 400 bine yükseldi. Beslenme sorunu yaşayanların 2 milyonunu 5 yaş altı çocuklar, 1 milyon 400 binini ise hamile ve emziren anneler oluşturuyor. Yemen’de sağlık tesislerinin sadece %51’i hizmet verebilir durumda. Yaklaşık 19 milyon 700 bin kişi temel sağlık ihtiyaçlarını karşılayamamakta, 8 milyon 800 bin kişi ise sağlık hizmeti götürülemeyen bölgelerde yaşamaktadır.
Yemen'deki sağlık tesislerinin yüzde 45'inin hizmet veremediği, yaklaşık 17 milyon insanın da temiz su ve sağlık hizmetlerinden yoksun olduğu belirtildi. İç savaş yüzünden ülke genelinde 300’e yakın sağlık tesisinin tahrip olduğu ve çalışamaz hale geldiği kaydedilen Mike Ryan'ın raporunda, bu ülkedeki sağlık tesislerinin yarısından az bir bölümünün ancak tam kapasite ile çalışabildiği ifade edildi.
Raporda, bulaşıcı hastalıklar dışında ilaç ve sağlık hizmetleri sunulamaması yüzünden diyabet, yüksek tansiyon ve kanser hastalıklarının tedavi edilemediği kaydedildi. Rapora göre ülkedeki ölümlerin yarıdan fazlası, bulaşıcı olmayan hastalıkların tedavi edilememesi sonucu gerçekleşiyor.
Altyapı
Çatışmalarda evlerin yanı sıra 917 cami, 147 üniversite binası, 271 turistik tesis, 112 spor tesisi, 36 medya binası ve 2.960 tarım alanı zarar görmüştür. Ülkede tahminen 4,5 milyon insanın acil barınma ihtiyacı bulunmaktadır.
Ülkemizin Tutumu
Ülkemiz, Arap Baharı sonrasında yaşanan gelişmeler karşısında Yemen’in Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) girişimiyle tesis edilen geçiş sürecine ve Ulusal Diyalog Konferansı’na destek vermiştir. Hutilerin başkent Sana dahil pek çok vilayeti güç kullanarak ele geçirmesi ve yönetime el koymasıyla başlayan süreçte ise meşru Hükümete destek vermiş; sorunların barış ve diyalog yoluyla, anayasal meşruiyete saygı temelinde çözülmesi gerektiğini dile getirmiştir.
Ülkemiz, Yemen meşru yönetiminin davetiyle Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyon tarafından 2015 Mart sonunda başlatılan askeri operasyonlara siyasi desteğini açıklamıştır. Bununla birlikte, kalıcı çözümün siyasi yollardan mümkün olabileceğine inanan ülkemiz BM tarafından sürdürülen siyasi çözüm çabalarını da desteklemekte ve G-18 oluşumu içinde yer almak suretiyle süreci yakından takip etmektedir.
Ülkemiz çözümün parametrelerinin Hutilerin zorla ele geçirdikleri yerlerden çekilmeleri çağrısında da bulunan BM Güvenlik Konseyi’nin 2216 (2015) sayılı kararı, Ulusal Diyalog Konferansı sonuçları ve Körfez İşbirliği Konseyi girişimi olması gerektiğini savunmaktadır. Ülkemiz bulunacak çözümün kapsayıcı olması, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin güvenlik kaygılarını gidermesi ve Yemen’in bölge dışı ülkelerin etkisinden bağımsız şekilde kendi ayakları üzerinde durabilmesini temin etmesinin de önem arzettiği dile getirmektedir.
Yemen’deki siyasi kriz nedeniyle Sana Büyükelçiliğimiz 16 Şubat 2015 tarihinden itibaren faaliyetlerini askıya almıştır. Hâlihazırda faaliyetlerini Riyad’da sürdürmektedir.