18 Ocak 2024 Cihannumma Editör Ekibi

Karabağ Zaferi Sonrası Nahçıvan Koridoru

Dr. Reşat Ahmet AĞAOĞLU

DOSYA

Eski ve zengin tarihe sahip günümüzde Azerbaycan’a bağlı özerk bir cumhuriyet olan Nahçıvan stratejik, politik ve ekonomik açıdan bölgede halen etkinliğini korumaktadır. Nahçıvan bölgesi, özellikle Türkîye Cumhuriyeti ile Azerbaycan arasında kara bağlantısı veya bir koridor oluşturması hasebiyle hem Azerbaycan hem de diğer Türkî Cumhuriyetler arasında çok yönlü ilişkilerin devam ettirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu koridorun aktif ve güvenli hale getirilmesi, sadece Türkîye ile diğer Türkî cumhuriyetler arasındaki ticaret yolunun değil, aynı zamanda Avrupa ile Çin’e kadar uzanan tarihi “İpek Yolu”nun canlandırılması için vazgeçilmezdir. Batıdan Çin’e kadar uzanan bu ticaret yolları, yüzyıllarca bu yollara ev sahipliği yapan, kontrolünü elinde tutan ülke ve bölgelerin ekonomik gelişmelerine önemli katkılar sunarken, batı ve doğunun kültürel, sosyolojik ve politik yönlerden etkileşiminde de büyük rol oynamıştır. Günümüzde tarihi “İpek Yolu”nun yeniden canlandırılacak olması, dünyanın büyük ekonomilerinden sayılan Avrupa ile Çin arasındaki ekonomik ilişkilerin daha hızlı bir şekilde ilerlemesi için alternatif ticaret yolları sunarken, bir taraftan da Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan, Moğolistan ve Afganistan gibi doğrudan açık denizlere çıkışı olmayan ülkelerin ekonomik açıdan önem kazanmalarına ve kalkınmalarına katkı sağlayacaktır. Bu durumda, Avrupa ile Çin arasındaki elverişli ekonomik ilişkiler bağlamında Türkîye’nin yeri ve konumu ne olacaktır? Bu elverişliliğin Türkîye açısından değeri nedir?

Tarihi “İpek Yolu”nun canlandırılması hiç kuşkusuz bölgedeki tüm ülkeleri olumlu yönde etkileyecektir. Fakat bu olumlu etkileşimden en çok Türkîye karlı çıkacaktır. Günümüzde ekonomik olarak gelişen, dünyada ve özellikle bölgesinde; Doğu Akdeniz ve Karadeniz havzasında, Kafkaslar, Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika’da daha fazla söz sahibi olma yolunda hızla ilerleyen Türkîye, coğrafi ve stratejik konumu sayesinde Batı ile Doğu arasındaki ticaret yollarının en önemli kısmını kontrol edebilecektir. Bu da Türkîye’yi, global ekonomik etkileşimden sadece etkilenen değil, aynı zamanda bu etkileşime yön veren aktörlerden yapacaktır. Ayrıca, Avrupa ve Çin’den farklı olarak Türkîye’nin soy, ırk, dil, din ve kültür bakımından yakın olduğu Azerbaycan ve Orta Asya ülkeleri ile bu ilişkileri daha sağlam bir zeminde ilerletmesine ve geliştirmesine imkan sağlayacaktır. Bu bağlamda Nahçıvan koridorunun özellikle Türkîye açısından önemi büyüktür. Yaklaşık yirmi yedi sene sonra gerçekleşen Karabağ zaferi sonrası bu önem daha farklı bir boyuta geçmiş, Azerbaycan’ın kendi topraklarına kavuşması ile birlikte Türkîye’nin diğer Türk topluluklarına kara bağlantısı ile doğrudan ulaşabilmesi için bir fırsat doğmuştur. Bu tarihi fırsatın gerektiği gibi değerlendirilmesi çok yönlü ilişkilerin zirveye taşınması açısından hayati önem arz etmektedir.

NAHÇIVAN’ IN TARİHİ SERÜVENİ

Nahçıvan, çok eski bir tarihe sahip olmakla birlikte, buranın ne zaman ve kimler tarafından şehir olarak kurulduğuna ilişkin net bir bilgi bulunmamaktadır. Bazı mitolojik hikayelerde bölgenin Nuh peygamberin gemisinin ilk durağı olduğu belirtilse de şehrin adının ilk geçtiği kaynak II. yüzyıla ait bir eser olan Batlamyus’un (Klavdi Potolomey) Coğrafya’sıdır. Söz konusu eserde şehrin adı Naksuana olarak geçmektedir. Ayrıca eski Ermeni ve Sâsânî kaynaklarında da bölge Nahçıvan ismiyle anılmaktadır. Orta çağ İslam tarihçileri ve coğrafyacılarının eserlerinde bu bölgenin ismi Neşevâ şeklinde kaydedilmiştir. Nitekim Belâzürî, İbn Hurdâzbih, İbn Rüste ve İstahrî gibi coğrafyacılar kendi eserlerinde bu bölgeyi aynı isimle zikretmişlerdir. Bu eserlerde Nahçıvan’ın Sâsânî tarafından kurulduğu özellikle belirtilir. Daha sonraki yüzyıllarda, özellikle XIII-XVII. yüzyıl yazarlarından Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî, Hamdullah el-Müstevfî, Mîrhând, Şeref Han Bitlisî, Kâtib Çelebi burayı Nehcevan; Hasan-ı Rûmlû, İskender Bey Münşî Nehçevan; Yâkût el-Hamevî Nahcuvân, Nakcuvân, Neşevâ; Abdürreşîd el-Bakuvî ve Müneccimbaşı Nakcuvan şeklinde kaydetmişlerdir. Ayrıca, Hamdullah el-Müstevfî ve Evliya Çelebi şehrin adını Nakş-i Cihân yani “Dünyanın süsü” olarak açıklamışlardır. Bununla birlikte, Evliya Çelebi burayı Turan Hükümdarı Efrâsiyâb’ın kurduğunu yazar.

Karabağ zaferi sonrası bu önem daha farklı bir boyuta geçmiş, Azerbaycan’ın kendi topraklarına kavuşması ile birlikte Türkiye’nin diğer Türk topluluklarına kara bağlantısı ile doğrudan ulaşabilmesi için bir fırsat doğmuştur.

Birçok eski devlet ve medeniyetin kuruluşuna ve yıkılışına şahitlik eden Nahçıvan, değişik dönemlerde Manna, Medler, Makedonya, Pers, Atropatena ve Roma gibi devletlerin hakimiyeti altında kalmıştır. III. yüzyılda esasen Sâsânî imparatorluğu sınırları içerisinde kalan Nahçıvan, zaman zaman Sâsânîler’le Roma imparatorluğu arasında meydana gelen çekişmelerin merkezi haline gelmiştir. 283’te bu iki devlet arasındaki antlaşmaya göre Roma imparatorluğu tarafından ilhak edilen Nahçıvan, 387’de tekrar Sâsânîler’in hakimiyeti altına girmiştir. Daha sonraki dönemlerde de bölge Bizans imparatorluğu ile Sâsânîler arasındaki çatışmalara sahne olmuştur.

İslam ordularının bölgeye gelişi erken dönemlere rastlasa da Nahçıvan’ın mutlak fethi Hz. Osman döneminde Habîb b. Mesleme komutasındaki ordular tarafından gerçekleştirilmiştir. Bölgedeki Sâsânî-Bizans çekişmesi, İslâm fetihlerinden sonra yerini Emevî-Bizans ve daha sonra Abbâsî-Bizans çekişmelerine bırakmıştır. Uzun süren bu çekişmeler sırasında zarar gören Nahçıvan, IX. yüzyılda ortaya çıkan ve liderliğini Bâbek’in yürüttüğü Hurremî isyanından etkilenmiştir. Nitekim bazı kaynaklara göre Babek’in hakimiyet tesis ettiği bölgeler arasında Nahçıvan da bulunmaktaydı. Aynı yüzyılda bölgede Abbâsî hilafetinin otoritesinin zayıflaması ile Nahçıvan, Sâcoğulları hânedanının hakimiyeti altına girmiş, bir süre sonra ise Sâcoğulları’nı Sellârîler (Müsâfirîler) hânedanı takip etmiştir. 1064’te Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın bölgeye gelişi sırasında ise burada Nahçıvan Şahlığı hüküm sürmekteydi. Bu dönemde Nahçıvan, Alparslan’ın ikametgahı konumunda idi. Büyük Selçuklu devletinin tarih sahnesinden çekilmesinin ardından daha da güçlü bir konuma gelen İldenizliler hânedanı, 1174 yılına kadar Nahçıvan’ı hakimiyetleri altında bulundurmuşlardır. Bu dönemde İldenizliler devletinin başkenti Nahçıvan şehriydi. Orta çağda Nahçıvan, askeri, ilmi ve kültürel açıdan belki de en parlak dönemini İldenizliler döneminde yaşamıştır. Fakat Moğollar’ın 1221’de bölgeyi istilası ile Nahçıvan ihtişamlı günlerini geride bırakmış, uzun süren tahribat ve yıkımlara sahne olmuştur. Bu durum İlhanlı hükümdarı Gâzân Han dönemine kadar devam etmiş, söz konusu dönemde kısmen toparlanabilmiştir. Ancak 1412 tarihinde Karakoyunlular’ın hakimiyeti altına giren Nahçıvan, bu tarihe kadar 1386’da Altın Orda Devleti, 1387’de ise Timur tarafından ele geçirilerek yeniden ağır tahribatlara maruz bırakılmıştır. Zaman zaman el değiştirse de 1468 tarihine kadar bölge, Karakoyunlular’ın elinde kalmıştır. Bu tarihten 1501 yılına kadar Akkoyunlu idaresinde kalan Nahçıvan, zikredilen tarihte gittikçe güçlenen Safevî Devleti’nin idaresine geçmiştir. 1514’te Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı kuvvetleri ile Şah İsmail komutasındaki Safevî ordusu arasında meydana gelen Çaldıran savaşında Osmanlılar’ın zafer elde etmesiyle Nahçıvan ele geçirilse de bu mağlubiyetten kısa bir süre sonra Safevîler, bölgeyi yeniden geri almayı başardı. Çaldıran savaşı sonrası bölge uzun süre Osmanlı-Safevî çatışmalarına sahne olmuş ve bu çatışmalardan zarar görmüştür. 1553’te Kanûnî Sultan Süleyman’ın çıktığı üçüncü İran seferinin doğrudan hedefi Nahçıvan oldu. 1578 tarihinde Osmanlı Devleti, Nahçıvan’ı yeniden zapt ederek yönetimi altına aldı ve bölge 1603’te Safevî hükümdarı Şah Abbas tarafından ele geçirilinceye kadar Osmanlılar’ın elinde kaldı. Daha sonraki yıllarda Osmanlılar zaman zaman Nahçıvan’ı kendi topraklarına katmayı başarmışlarsa da bölge esasen Safevîler’in yönetimi altında kalmıştır. Safevîler’in zayıflamasıyla bölgede Osmanlı-Rus çatışmaları ön plana çıktı. Bunun bir sonucu olarak 1724-1735 tarihleri arasında Nahçıvan, Osmanlı idaresinde kaldı. Fakat Nadir Şah’ın hakimiyeti döneminde bölge Osmanlılar’dan geri alınarak burada yerel yönetim tesis edildi. Nadir Şah’ın vefatıyla bölgede Nahçıvan Hanlığı kuruldu. Bu hanlık 1828’de Ruslar’ın işgaline kadar ayakta kalmayı başardı.

Osmanlılar zaman zaman Nahçıvan’ı kendi topraklarına katmayı başarmışlarsa da bölge esasen Safevîler’in yönetimi altında kalmıştır. Türkmençay Antlaşması bölge halkının birliğine ve refahına ağır darbe vurmuş, ayrıca bölgeye göç ettirilen Ermeniler sayesinde etnik yapı keskin bir şekilde değişmiştir.

Nahçıvan Hanlığı’nın 1828’de Ruslar tarafından nihai işgalinden önce 1804 yılında Rusya ile İran arasında yıllarca devam eden savaş meydana gelmiş ve bu mücadele sonucunda Çarlık Rusyası, Nahçıvan ve Revan dahil Kuzey Azerbaycan’ın büyük bir kısmını işgal etmiştir. Ancak İran’ın bu yenilgiyi kabul etmemesi üzerine 12 Ekim 1813’te İran ile Rusya arasında imzalanan Gülistan Antlaşmasına göre Nahçıvan ve Revan hanlıkları İran’da kaldı. Çarlık Rusyası ise Talış, Şirvan, Kuba, Karabağ, Bakü, Derbent, Gence ve Şeki hanlıklarının varlığına son vererek onların topraklarını ilhak etti. Fakat bu yenilgiyi bir türlü hazmedemeyen Kaçarlar, 1826’da kaybettiği toprakları geri almak maksadıyla Çarlık Rusyası ile yeniden savaşa girmiş, ilk başlarda bazı başarılar elde etmişse de sonradan peş peşe yenilgiler alarak geri adım atmak zorunda kalmıştır. 26 Haziran 1827 tarihinde Nahçıvan, diğer civar bölgelerle birlikte Rus birlikleri tarafından işgal edilmiştir. 10 Şubat 1828’de ise Türkmençay Antlaşması imzalanmış, bunun sonucunda Nahçıvan ve civar bölgelerin Çarlık Rusyası tarafından işgali resmileştirilmiştir. 1828-1829 yılları arasında meydana gelen Osmanlı-Rus savaşı sonucunda akdedilen Edirne Antlaşmasına (1829) göre Osmanlı İmparatorluğu da Nahçıvan Hanlığı’nın Çarlık Rusyası tarafından ele geçirilmesini kabul etmek zorunda kalmıştır. Türkmençay Antlaşması bölge halkının birliğine ve refahına ağır darbe vurmuş, ayrıca bölgeye göç ettirilen Ermeniler sayesinde etnik yapı keskin bir şekilde değişmiştir. Örneğin, antlaşmadan önce Nahçıvan’da Ermeniler’in nüfus mevcudu yaklaşık yirmi beş bin kişi iken, antlaşma sonrası bu sayı giderek artmıştır. Nitekim 1823-1827 yılları arasında Nahçıvan nüfusunun yüzde 86.5’i Türk olmasına karşılık, 1832’de ise bölge halkının 17138’inin Türkler’den, 1340’nın ise Türkmençay Antlaşmasından sonra göç ettirilen Ermeniler’den oluştuğu tespit edilmiştir. Ruslar’ın göç politikası ile bölgede etnik yapı hızla Türkler’in aleyhinde gelişirken, 1886’da yapılan istatistiğe göre Nahçıvan şehrinde nüfusun yüzde 70.2’ni Azerbaycan Türkleri, yüzde 29.4’ünü ise Ermeniler teşkil etmiştir.

Nahçıvan ve Revan Hanlıkları Çarlık Rusyası tarafından işgal edildikten sonra Rus Çarı I. Nikola’nın fermanı ile iki hanlığın birleştirilmesi ile Ermeni vilayeti oluşturulmuştur. Bununla birlikte, Nahçıvan Hanlığı 1840 yılına kadar varlığını koruyabilmiştir. 10 Nisan 1840 tarihinde yayınlanan Çar’ın yeni ıslahat fermanına göre guberniyalar ve onlara bağlı kazalar oluşturulmuştur. Nahçıvan da bu kazalardan birisi olmuştur. 1844 yılında Çarlık hükûmeti, Kafkasya bölgesinin yönetimi ile ilgili yeni bir ıslahat yaparak, bütün Kafkasya’yı bir yönetim altında (Kafkas Canişinliği) birleştirmiştir. 1849 yılında Nahçıvan, Ordubad ve Dereleyez Kazalarını da içine alan Revan Guberinyası tesis edilmiştir.

1917 Bolşevik İhtilaline kadar Nahçıvan, Çarlık Rusyası’na bağlı kaldı. İhtilalin bir sonucu olarak bölgede Rus etkisinin zayıflaması ve Rus kuvvetlerinin geri çekilmesiyle boşluktan yararlanan Ermeni çeteleri Anadolu ve Kafkasya’daki birçok Türk yerleşim merkezlerine saldırarak buralarda kitlesel katliamlar gerçekleştirdiler. Mayıs 1918’de Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettikten hemen sonra Osmanlı ordusu, Arpaçay yönünden hareket ederek Nahçıvan bölgesine girdi. 14 Temmuz 1918’de Ermeniler, Nahçıvan şehrini işgal ettilerse de 20 Temmuz’da Osmanlı ordusu şehre girerek burada kontrolü sağlamış oldu. Brest-Litovsk Anlaşması’na göre 14 Temmuz 1918’de yapılan halk oylamasında Kars, Ardahan ve Batum halkı Osmanlı Devleti’ne katılma kararı aldı. Bu arada “93 Harbi” (1877-1878) sırasında kaybedilen topraklarla birlikte, Kaçarlar’la (İran) imzalanan Türkmençay Antlaşması ile Ruslar’a bırakılan Nahçıvan da Osmanlı topraklarına katılmış oldu. 14 Eylül 1918 tarihli kararname ile merkezi Batum olan Batum vilayeti tesis edildi. Batum, Kars, Ardahan ve Nahçıvan, Batum ve Kars sancakları olarak düzenlendi ve Nahçıvan da Kars sancağına bağlandı. Fakat Birinci Cihan harbinin Osmanlı aleyhinde sonuçlanacağı neredeyse kesinleşince Osmanlı ordusu 21 Ekim 1918’de bölgeden geri çekildi. Kısa bir süre sonra Nahçıvan’da Osmanlı Devleti’nin desteğiyle Aras Cumhuriyeti kuruldu. Fakat 1919 yılı başlarında bölgeye giren İngilizler, Aras Cumhuriyeti’ni feshettiler. Buna rağmen İngilizler aynı yıl içerisinde Nahçıvan ve civar bölgelerden çekilmek zorunda kaldılar. Kısa bir süre sonra Nahçıvan’a Amerika Birleşik Devletleri ordusu girdi. Bazı anlaşmazlıklar sonucu bölgede Türkler’e yönelik katliamlara girişildiyse de Mart 1920’de Türk ordusunun Nahçıvan’a girmesiyle bu duruma son verildi. 28 Temmuz 1920’de 11. Kızıl Ordu birliklerinin Nahçıvan’a girmesiyle Nahçıvan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Ardından 1921’de Kars’ta Rusya’nın da hükumet temsilcisi düzeyinde katıldığı kongrede Türkîye ve Kafkasya cumhuriyetleri arasında yapılan antlaşma ile Nahçıvan, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir birim olarak tanındı. Nahçıvan’ın Azerbaycan’a bağlı bir özerk bölge olduğu Ermenistan’a da kabul ettirildi. Nahçıvan, Özerk Cumhuriyet statüsünü ise 9 Şubat 1924’te aldı. Sovyetler döneminde Nahçıvan’ın bazı köyleri ve toprakları Ermenistan’a bırakıldı. Bunun sonucunda ilk başta Nahçıvan’ın yüz ölçümü 5988 km2 iken, 1929-1930’dan sonra 5365 km2 -e kadar azaltıldı. Moskova Antlaşması (1921) ve Kars Antlaşmasını (1921) imzalayan tarafların iştiraki olmadan Nahçıvan topraklarının bir bölümünün bu şekilde Ermenistan’a verilmesi uluslararası hukuk normlarına aykırı bir durumdu. Sovyetler’den bağımsızlığını kazandıktan sonra 17 Kasım 1990 yılında Nahçıvan meclisinin kararıyla Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin resmi adındaki Sovyet Sosyalist ibareleri çıkarılmıştır. 1995 anayasası çerçevesinde Nahçıvan’ın özerkliği yeniden onaylandı.

1921’de Kars’ta Rusya’nın da hükumet temsilcisi düzeyinde katıldığı kongrede Türkîye ve Kafkasya cumhuriyetleri arasında yapılan antlaşma ile Nahçıvan, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir birim olarak tanındı.

GÜNÜMÜZDE NAHÇIVAN

Siyasi olarak Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin, Türkîye, İran ve Ermenistan’la ortak sınırlara sahip olmakla birlikte Azerbaycan’la kara bağlantısı bulunmamaktadır. Nahçıvan, kuzeybatıdan Türkîye Cumhuriyeti (11 km), kuzey ve kuzeydoğudan Ermenistan Cumhuriyeti (224 km), batı ve güneybatıdan ise İran İslam Cumhuriyeti (163 km) ile çevrilidir.

Azerbaycan’ın yüzde 6.3’ünü oluşturan Nahçıvan’ın yüzölçümü 5.502,73 km2 ’dir. 2018 istatistiğine göre nüfusu 452.800 olup, kilometre kareye 82 kişi düşmektedir. Azerbaycan toprak bütünlüğünden kopuk bir siyasi ünite olan Nahçıvan’ın hâlihazırda anavatan ile kara bağlantısı bulunmamaktadır. XX. yüzyılın başlarına kadar Nahcıvan ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında her türlü kara bağlantısı mevcut iken, Sovyetler Birliği’nin 1 Aralık 1920’de tarihi Azerbaycan toprakları olan Zengezur ve civarındaki bölgeleri Ermenistan’a vermesiyle söz konusu kara bağlantısı kesilmiştir. Bununla birlikte, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin sınırları, Türkmençay Antlaşması (1828) ile belirlenmiş olup, Moskova (16 Mart 1921, 3. madde) ve Kars Antlaşmaları (13 Ekim 1921, 5. madde) ile bugünkü halini almıştır. Azerbaycan’ın 1995 Anayasası ile (134. madde) Moskova ve Kars Antlaşmaları ile alınan kararlar tekrar onaylanmış, Nahçıvan’ın siyasi statüsü ve özerkliğinin esasları belirlenmiştir. Nahçıvan’ı yönetme yetkisi Âli Meclis’te (Parlamento) bulunmaktadır. Parlamento Başkanı doğrudan Azerbaycan Devlet Başkanı’na bağlıdır. Parlamentoda, beş yıl süreliğine seçilmiş kırk beş milletvekili bulunmaktadır. Nahçıvan Âli Meclis Başkanı tarafından atanan bir Başbakan, Bakanlar Kurulu ve bakanlık gibi faaliyet gösteren Devlet Komitesi Başkanlıkları mevcuttur. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin şehir ve rayon diye bilinen il veya ilçeleri İcra Hâkimi yani Vali ve Kaymakam tarafından idare edilir. İcra Hâkimleri Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Âli Meclis Başkanı’nın teklifi üzerine Azerbaycan Cumhurbaşkanı tarafından atanır.

Nahçıvan, Anadolu ile Orta Asya ve Güneydoğu Asya arasında kilit bir konuma sahiptir. Bu sebeple Nahçıvan “Şarkın Kapısı” olarak adlandırılmaktadır.

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, “rayon” adı verilen idari birimlerden oluşur. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, Nahçıvan şehri dışında, Babek, Culfa, Kengerli, Ordubad, Sederek, Şahbuz ve Şerur gibi yedi büyük rayon ve bunlara bağlı 207 yerleşim biriminden oluşmaktadır. Nahçıvan Özerk Cumhuriyetinde 5 şehir ve 8 kasaba vardır. 2018 yılı nüfus sayımında Nahçıvan şehrinin nüfus sayısı 93.000, Babek rayonunun 75.000, Culfa’da 46.400, Kengerli’nin 32.200, Ordubad’ın 49.700, Sederek’in 15.900, Şahbuz’un 25.100, Şerur’un nüfus sayısı ise 115.500 kişi olarak tespit edilmiştir.

NAHÇIVAN’ IN JEOSTRATEJİK VE JEOPOLİTİK ÖNEMİ

Eski dönemlerden beri Türkler’in yönetimi altında bulunan Nahçıvan, Anadolu ile Orta Asya ve Güneydoğu Asya arasında kilit bir konuma sahiptir. Bu sebeple Nahçıvan “Şarkın Kapısı” olarak adlandırılmaktadır. Kilit bir konuma sahip olması dolayısıyla tarih boyunca birçok mücadele ve savaşlara sahne olmuştur. Türkîye’nin diğer Türkî Cumhuriyetler’e açılan kapısı mesabesindeki Nahçıvan, jeopolitik ve jeostratejik açıdan Türkîye’den ayrı tutulamaz. Nahçıvan’ın Türkîye ile kara bağlantısının bulunması özellikle önemlidir. Bununla birlikte Nahçıvan’ın Azerbaycan ile kara sınırının bulunmaması ve ayrıca Ermenistan’la uzun ve kapalı sınırlara sahip olması büyük bir sorun oluşturmaktadır. Türkîye ile sınırın açık olmadığı dönemlerde, diğer komşusu olan İran ile ekonomik ve ticari ilişkilerinin istenilen seviyede olmaması, Nahçıvan’ı kapalı ekonomik şartların hüküm sürdüğü bir durumda bırakmıştır. Buna rağmen Nahçıvan’da hızlı sosyo-ekonomik gelişmelerin yaşandığı görülmektedir. Ancak yine de genel olarak sosyal-ekonomik durum halen istenilen seviyede değildir. Bu durumun oluşmasını sağlayan faktörler arasında ilk sırada Azerbaycan ile doğrudan kara bağlantısının olmaması gelmektedir. Şöyle ki Azerbaycan’ın diğer bölgeleri ile kara bağlantısı olmaması dolayısıyla ticari alışverişler esasen İran üzerinden gerçekleştirilmektedir. Bu durum Nahçıvanlı üreticilere ve yerli sanayi kuruluşlarına çeşitli problemler çıkarmaktadır. Nahçıvan’da sanayinin gelişmemesi, tarımsal üretimin de istenilen seviyede olmamasından dolayı burada üretilen ürünler İran ve Türkîye ile rekabet edememektedir. Bu durum özellikle kırsal nüfusun ekonomisini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunun için Nahçıvan’ın Türkîye’deki ekonomik sisteme dâhil edilmesi, sanayi ve tarım başta olmak üzere diğer ekonomik sektörlerde Türkîye ile entegrasyonun sağlanması bölge insanı açısından olumlu sonuçlar verecektir. Nahçıvan’ın Türkîye ile en önemli bağlantısı, 1992 yılında açılan Hasret (Ümit) Köprüsü bağlantısıdır. Nahçıvan eskiden hem Moskova-Tahran hem de Bakü-Erivan demiryolları üzerinde önemli bir bağlantı noktası idi. Kars-Tiflis-Bakü demir yoluna paralel olarak Kars-Iğdır-Nahçıvan ve Culfa üzerinden İran’a uzanacak olan demir yolu, Nahçıvan’ı tekrar demir yolu ulaşımında eski konumuna getirecek ve Türkîye demir yolu ulaşım sistemine bağlanmış olacaktır. Doğu-Batı ve Kuzey-Güney eksenlerindeki demir yollarının kavşağında yer alan Nahçıvan, Şark’ın Kapısı özelliğini sürdürecektir. Türkîye ile Nahçıvan arasında Dilucu-Sederek yöresinde kara yolu bağlantısı mevcut olup, her iki tarafta da iyi kalitede kara yolu bulunmaktadır. Bu kara yolu üzerindeki trafiğin daha da geliştirilerek, bu yolun Culfa üzerinden İran ile bağlantısı canlandırılmalıdır. Bu durum, Türkîye’nin Orta Asya’daki Türkî Cumhuriyetler’e Gürbulak Sınır Kapısının yanı sıra kara yolu bağlantısı için ikinci bir alternatifi olması açısından önemlidir. Ayrıca Nahçıvan ile Türkîye şehirleri arasında hava yolu bağlantısı kurulmalı ve geliştirilmelidir. Nahçıvan, muhafaza ettiği konumu itibariyle hem Türkîye hem de Türk dünyası için bir anahtardır. Nahçıvan’ın sosyal-ekonomik yönden gelişmesi, güçlenmesi ve “Şark’ın Kapısı” olma özelliği Türkîye ve Azerbaycan için çok çok önemlidir.

Nahçıvan’ın Azerbaycan ile kara sınırının bulunmaması ve ayrıca Ermenistan’la uzun ve kapalı sınırlara sahip olması büyük bir sorun oluşturmaktadır.

NAHÇIVAN’IN EKONOMİSİ VE EKONOMİK POTANSİYELİ

Nahçıvan, coğrafi konumu itibarıyla ve önemli ticaret yollarının kesiştiği bir yerde kurulması hasebiyle tarih boyunca önemli ticari merkezlerden sayılmıştır. Doğu ile Batı’nın, Kuzey ile Güney’in buluştuğu, tarihi “İpek Yolu”nun geçtiği en önemli merkezlerden biri olan Nahçıvan, bu özelliğinin de vermiş olduğu dinamiklerle her zaman dikkat çekmiş, tarım ve hayvancılığa dayalı geleneksel ekonomisinin yanında her dönemin kendine özgü gelişmiş sanayi ve zanaat dallarında da öne çıkmıştır. Nitekim İldenizliler Devleti’nin başkenti olduğu dönemlerde Nahçıvan’da dokumacılık, halıcılık, demircilik, kuyumculuk ve diğer alanlar yaygınlık kazanmıştır. Söz konusu dönemde burada üretilen mal ve mahsuller yerli pazarlarda satılmakla birlikte farklı ülkelere de ihraç edilmekteydi. Moğol istilası sırasında ticaret kervanlarının geçtiği bölgelerdeki han, kervansaray, çarşı ve köprüler yıkılmış, bu yüzden Nahçıvan ve civar bölgenin gelişmiş ekonomisi hızla gerilemeye başlamıştır. Maalesef bu gerileme dönemi çok uzun sürmüş, bölge daha sonraki dönemlerde de sürekli savaş ve çatışmalara sahne olduğundan kendi ekonomik potansiyelini ortaya koyamamıştır. Ancak XVI. yüzyılın sonlarına gelindiğinde bazı ekonomik gelişmeler yaşanmıştır. Şöyle ki zikredilen dönemde burada yirmi beş değirmen, ayrıca boyahane, mum imalathanesi ve sabunhane vardı. Bu küçük işletmelerin yanında Nahçıvan ve civar bölge halkı genellikle ticaret ve ziraatla uğraşıyordu. Nitekim buradaki çarşı ve at pazarı meşhur olmakla birlikte buğday, arpa, darı, nohut, mercimek ve meyve üretimi de yaygındı. Özellikle Osmanlı idaresi döneminde Nahçıvan sancağının da dahil edildiği Revan eyaleti oluşturulduğunda, bölgede adil bir yönetimin kurulması ve istikrarın temin edilmesi maksadıyla 1590 tarihinde düzenlenen kanunname ile şehirdeki ticari hayat canlandırılmaya çalışılmıştır. Bu kanunnamedeki bilgilerden anlaşıldığı üzere şehir pazarında zirai ürünlerin yanında bal, yağ, pastırma, yaş ve kuru meyve satılmakta, canlı hayvan ticareti yapılmaktaydı. 1727 tarihli mufassal deftere göre üç çarşı, bir Pazar ve 191 dükkan vardı. Ayrıca, burada ikisi harap olmakla 26 değirmen, mumhane, boyahane ve sabunhane mevcuttu. XVIII. yüzyılda Nahçıvan hanlığı döneminde şehrin ekonomik ve ticari hayatında pek önemli bir gelişme kaydedilmemiş, şehir eski cazibesini kaybetmiştir. Buna rağmen bölgede dokumacılık, halıcılık gibi işletmeler faaliyet göstermekte, ziraat ve hayvancılıkla uğraşılmaktaydı. Hanlık dönemi sonrası, şehrin Rusya’ya ilhakı ile bölgedeki sanayi işletmeleri daha da gerilemiş, Nahçıvan genellikle hammadde temini alanına çevrilmiştir. Bu dönemde Nahçıvan’da dericilik, tuğla ve çömlekçilik öne çıkmıştır. Sovyetler döneminde de şehir esasen hammadde üreten merkez olma özelliğini sürdürmüştür.

Nahçıvan’ın günümüz ekonomisi ağırlıklı olarak deri işleme, ipekçilik ve mobilya yapımı alanlarında gelişmiş olup, tarım ve hayvancılık alanları bölge ekonomisinin dinamikleri arasındadır. Nitekim tarım ve hayvancılığa dayalı sanayi müesseseleri öne çıkmaktadır. Özerk Cumhuriyet’te ekonomik gelişmeler, siyasi olarak bağlı bulunduğu Azerbaycan’da yaşanan ekonomik, politik, askeri ve sosyo-kültürel gelişmelere paralel olarak her yıl değişmektedir. Nahçıvan ve civar bölgelerin toprakları tarıma elverişlidir. Çok eski bir tarihe sahip olan Nahçıvan’ın tarih boyunca yerleşim merkezi olarak yurt seçilmesinde sahip olduğu ekonomik kaynaklar önemli yer tutar. Nitekim Aras Nehri boyunca uzanan verimli topraklar, iklim koşulları, sulama olanakları ve elde edilen ürünleri tüketim alanlarına ulaştıracak elverişli konumu nedeniyle tarih boyunca ve günümüzde tarım, en önemli ekonomik faaliyet durumundadır. Bununla birlikte, Nahçıvan’da, geçmişten günümüze kadar süregelen önemli ekonomik alanlar da vardır. Bunlardan en önemlilerinden birisi ülkedeki tuz kaynakları olup bu kaynaklardan ekonomik olarak M.Ö. II. yüzyıldan beri yararlanılmaktadır.

Orta çağ ve sonrasında bölgedeki tuz madenleri önemini korumuştur. Sovyetler döneminde, Nahçıvan merkezine 14 km mesafede bulunan Babek rayonundaki (İlçe) tuz madeni yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Buna rağmen bölge ekonomisini geliştirecek olan birçok maden ve doğal kaynaklar uzun süre etkili bir biçimde kullanılamamıştır. Sovyetler’in sonlarına doğru söz konusu durum değişmiş, tuz, şehrin ihraç ettiği en önemli ticari ürünlerden birisi haline gelmiş, Kazakistan başta olmak üzere birçok ülkeye ihracatı yapılmıştır. 1979 yılında, ülke ekonomisine destek sağlamak ve sağlık turizmini geliştirmek maksadıyla, Nahçıvan’da bulunan Duzdağı’nın bir kısmı tedavi merkezine dönüştürülerek doğal tuz dağı mağarası haline getirilmiştir. Astım, bronşit ve nefes darlığı gibi sağlık sorunlarına iyi gelen ve bu hastalıkları tedavide kullanılan Duzdağı mağarası, 2008 yılında yatırım yapılarak fizyoterapi merkezine dönüştürülmüştür.

Nahçıvan’ın günümüz ekonomisi ağırlıklı olarak deri işleme, ipekçilik ve mobilya yapımı alanlarında gelişmiş olup, tarım ve hayvancılık alanları bölge ekonomisinin dinamikleri arasındadır.

Sovyetler döneminde Nahçıvan ekonomisinin dinamiği sadece tuz ve tuzla ilgili işletmelere bağlı değildi. Aynı zamanda birçok önemli hammadde üretimi yapılmaktaydı. Fakat buradaki asıl ekonomik sorun, Sovyetler döneminde birlik içerisindeki cumhuriyetler arasındaki birbirine bağımlılığı zorunlu kılan planlı ve merkezi bir sistemle yönetilen ekonominin, birliğin kısa bir sürede çökmesi sonrası sekteye uğraması ve serbest piyasa ekonomisine adapte olma sürecidir. Bu süreçte Azerbaycan’da, aynı zamanda Nahçıvan’da ekonomik, siyasi ve hukuki bir alt yapının mevcut olmaması, serbest piyasa ekonomisinin henüz bilinmemesi, her alanda kullanılan teknolojinin eski olması gibi sebeplerin yanında, Ermeniler’in saldırgan ve işgalci tutumu, bu işgalci tutum sonucunda yüz binlerce Azerbaycan vatandaşının kendi ülke sınırları içerisinde mülteci durumuna düşmesi Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ekonomisini derinden etkilemiştir. Fakat 1994’te Azerbaycan ile Ermenistan arasında imzalanan ateşkes sonrası dikkatler ekonominin geliştirilmesine yöneltilmiş, kısa bir sürede önemli gelişmeler yaşanmıştır. Nitekim 20 Eylül 1994’te Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi ile dünyanın önde gelen petrol şirketleri arasında “Asrın Anlaşması” diye adlandırılan bir anlaşma yapılmış, bu anlaşma çerçevesinde yabancı şirketlerle ortak bir şekilde Hazar denizinin Azerbaycan’a ait kısmında petrol ve doğalgaz çıkarılmaya başlanmıştır. Bu durum, ülke içerisinde üretimin artmasına, gelirlerin çoğalmasına ve dolayısıyla ekonominin giderek canlanmasına vesile olmuştur. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ekonomideki bu sıçrayışı muhakkak kendisine siyasi olarak bağlı bulunan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni de olumlu olarak etkilemiştir. Şöyle ki elde edilen petrol gelirlerinin bir kısmının anavatandan petrol ve doğalgaz dışı gelirlere dayalı bir ekonomiye sahip Nahçıvan’a aktarılması sonucunda Azerbaycan’daki ekonomik gelişmelere paralel olarak Nahçıvan’da da ekonomik gelişmeler yaşanmıştır. Ancak Azerbaycan’la kara bağlantısı bulunmadığı için Ermenistan’la yapılan savaş sırasında buraya verilen doğalgaz ve elektrik kesintiye uğramıştır. Buna rağmen Türkîye ve İran ile kara sınırları bulunan Nahçıvan bu konudaki avantajını kullanabilmiştir. Nitekim ilk başlarda elektrik enerjisini Türkîye’den temin etmiş, daha sonra kalıcı olarak hem doğalgaz hem de elektrik enerjisi sorununu İran üzerinden çözüme kavuşturmuştur. Bu gibi ülke içi temel sorunlarını önemli ölçüde halleden Nahçıvan’da özellikle son yıllar turizm, ulaşım, sağlık ve ticaret gibi alanlara yatırımlar çoğaltılmış, ülke ekonomisi bu planlamalarla önemli adımlar atmış, gelir düzeyi artmıştır. 2014 yılında Nahçıvan’ın GSYIH’ı (Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla) yaklaşık 2 milyon üç yüz doksan bir milyon manat (Azerbaycan para birimi) iken, bu rakam 2015’te 2 milyon dört yüz altmış yedi milyon, 2016’da 2 milyon beş yüz seksek iki milyon, 2017’de 2 milyon yedi yüz bir milyon, 2018’de ise 2 milyon yedi yüz yetmiş üç milyon manat olmuştur. Bu verilere göre Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin yıllık gelirleri giderek artmıştır. Aynı şekilde bu ekonomik gelişmeler kişi başına düşen GSYIH miktarını da Azerbaycan para birimi bazında çoğu zaman artırmıştır. Fakat 2015’te ülkede meydana gelen devalüasyon dolayısıyla dolar bazında önemli bir azalma kayda alınmıştır. 2014’te kişi başına düşen rakam yaklaşık 6967 dolar iken 2015’te bu rakam 3345 dolar olmuştur.

Nahçıvan’da sanayileşmenin bazı yönleri gelişmiş olmasına rağmen yerel nüfus genel olarak tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Nüfusun yüzde 75’inin şehirler dışındaki yerleşim alanlarında yaşaması bu durumu elverişli kılmaktadır. Ülkedeki tarım alanlarının yüz ölçümü yüzde 29 civarındadır. Fakat belirli bir tarım alanında ihtisaslaşma genel olarak söz konusu olmamakla birlikte, buğday ve baklagiller önemli yer tutmaktadır. Ülkede başlıca olarak buğday, baklagiller, şeker pancarı, ayçiçeği, çeşitli sebzeler ve bostan bitkileri, çeşitli meyveler yetiştirilmektedir. Nitekim yaklaşık rakamlarla ifade edilirse her yıl ülkede 250 bin dönüm üretim alanında 77 bin ton buğday, 380 bin dönüm alanda 11 bin ton baklagiller, 18 bin dönüm alanda 39 bin ton şeker pancarı, 2500 dönüm alanda 678 ton ayçiçeği, 60 bin dönüm alanda 65 bin ton çeşitli sebzeler, 42 bin dönüm alanda 42 bin ton çeşitli meyveler, 10 bin dönüm alanda 17 bin ton üzüm, 30 bin dönüm alanda 41 bin ton çeşitli bostan ürünleri ve 28 bin dönüm alanda 40 bin ton patates üretilmektedir.

Yaygın ve çok önemli bir alan olmasına rağmen ülkedeki tarım sektörünün en büyük sorunu ihtiyaç fazlası tarımsal üretimin ihraç edilmesinin arzu edilen bir düzeyde olmamasıdır. Son yıllarda üretilen tarımsal ürünlerin bir kısmı civar ülkelere ihraç edilse de ihraç edilemeyen fazla üretim mevcuttur. Giderek artan tarım ürünleri dolayısıyla ülkede bu ürünleri işleme ve ekonomiye kazandırma teşebbüsleri doğrultusunda alanlarında uzman küçük ve orta ölçekli işletmeler yaygınlaştırılmıştır. Aynı şekilde ülkede iç talebi karşılamak maksadıyla Türkîye tarafından üretimi ve işlenmesi desteklenen bazı tarımsal ürünler de vardır. Nitekim 1994 yılından itibaren Nahçıvan’da şeker pancarı üretimi desteklenmekte ve elde dilen ürün Ağrı şeker pancarı fabrikalarında işlenmek üzere gönderilmekte ve her yıl işlenmiş şeker pancarı ürününün yüzde 10’u yeniden Nahçıvan’a gönderilmekteydi. Türkîye tarafından yapılan bu destek faaliyeti şeker pancarı üretimine getirilen kota ve ülke içerisinde bu alanda önceden anlaşılan üretimin çok fazla olması gibi sebeplere bağlı olarak maalesef 2007’de sona ermiştir.

Yaygın ve çok önemli bir alan olmasına rağmen ülkedeki tarım sektörünün en büyük sorunu ihtiyaç fazlası tarımsal üretimin ihraç edilmesinin arzu edilen bir düzeyde olmamasıdır.

Nahçıvan’da sanayi ve benzer alanlarda olduğu gibi tarım alanında da genç nüfus, dolayısıyla iş gücü yetersizliği görülmektedir. Genç nüfusun önemli bir kısmının çalışmak amacıyla başta Türkîye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu olmak üzere bazı ülkelere göç etikleri bilinmektedir. Bu durum her alanda üretimin artmasını engellemekte, üreticiden ziyade genellikle yaşlı, kadın ve çocuklardan oluşan tüketici bir toplum ortaya çıkarmaktadır.

Tarım ürünlerinin üretiminin önemli bir yere sahip olduğu Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin ürünlerini ihraç ettiği başlıca ülkeler Rusya, İran, Türkmenistan ve Gürcistan’dır. Buna karşılık, ithalatında öne çıkan ülkeler Türkîye, İran ve Rusya’dır. İhracatta sanayi ürünleri, gazlı ve gazsız içecekler ve taşıtlar başlıca yeri tutarken, ithalatta çeşitli sanayi ürünleri, ulaşım araçları ve yedek parçaları, gıda maddeleri, inşaat malzemeleri, ilaç ve sağlık ürünleri, mobilya ve beyaz eşyalar ağırlıklıdır. Üretiminin yaygın olmasına rağmen tarım ürünlerinin temel ihracat ürünleri arasında yer almaması özellikle dikkat çekmektedir. Tarım ürünleri önemli ihracat kalemini oluşturmaktan uzak olup, sadece yerel halkın ülke içerisinde üretilen tarımsal ürünleri kendi gayretleri ile Iğdır, Ağrı, Kars ve Ardahan’a getirerek bunların satışından elde ettikleri gelir söz konusudur. Yine gazlı ve gazsız içeceklerin ülke üretimi ve tüketimi açısından önemli bir sektörü oluşturmasına karşılık, kalabalık ve nispeten satın alma gücü daha yüksek olan sınır komşuları; Türkîye ve İran’a bu sektör ürünlerinin ihracatı yeterli değildir. Bunun başlıca sebebi, Türkîye ve İran’daki yerli üreticilerin koruyucu tedbirleri dolayısıyla Nahçıvan menşeli sektör ürünlerinin söz konusu pazarlara pek girememesidir.

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin dış ticaret istatistikleri incelendiğinde, ihracatın 2011 yılından beri sürekli artış gösterdiği, buna karşılık ithalatın ise inişli çıkışlı bir seyir izlese de 2014 yılından itibaren azalış gösterdiği görülmektedir. Bu duruma Azerbaycan’da yaşanan ekonomik kriz ve 2015’te gerçekleştirilen devalüasyon sebep olmuştur. Dünya ekonomisinde yaşanan kriz ve petrol fiyatlarında yaşanan düşüş, döviz piyasasının ve manat kurunun yeni petrol fiyatlarına uygunlaştırılmasını zorunlu hale getirmiştir. Bunun sonucunda yerel para birimi manatın, avro ve dolar karşısında değer kaybetmesi gerçekleşmiştir. Bu durumda dolar bazında yapılan ithal ürünlerindeki maliyet keskin bir şekilde artmış, gelirlerin azalmasına, dolayısıyla Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin dış gelirlerinin düşmesine sebebiyet vermiştir.

Nahçıvan’ın ticari hayatında sınır kapıları önemli bir yere sahiptir. Üç sınır kapısı faaliyet göstermektedir. Bunlar Dilucu (Türkîye), Culfa (İran) ve Şahtahtı (İran) sınır kapılarıdır. Culfa ve Şahtahtı sınır kapıları daha eski olmalarına rağmen günümüzde Türkîye ile sınır kapısını oluşturan Dilucu, Nahçıvan’ın ekonomik ve siyasi hayatında daha aktif rol oynamakta ve daha önemli bir yer işgal etmektedir. Aynı şekilde, Türkîye de bu sınır kapısını önemsemektedir. 1992’de Dilucu sınır kapısı, Bakanlar Kurulu kararıyla birinci sınıf sınır kapısı ilan edilmiştir. Türkîye, bölge ve batı-doğu açısından oldukça büyük öneme haiz bu sınır kapısı 2009 yılından itibaren sınır ticareti konusunda da yetkilendirilmiştir. Potansiyelinin çok altında ticaret yapılmasına karşılık, ileride daha da canlanacak olan bu sınır kapısından günümüzde bölge illeri açısından hatırı sayılır ihracat söz konusudur. 2016’da Dilucu Sınır Kapısından yaklaşık 26 milyon dolar ihracat yapılırken, 2017’de bu rakam 36 milyon, 2018’de ise 20 milyon civarında gerçekleşmiştir. Bu sınır kapısından ağırlıklı olarak ağaç ve ahşap eşya, odun kömürü, demir ve çelik eşya, elektrikli makine ve cihazlar, televizyon ve benzer cihazlar, motorlu kara taşıtları, traktörler, bisikletler, çeşitli metal eşya, kazan ve aletler, demir, çelik, plastik mamuller, boyalar, halı, hububat, un, nişasta, çeşitli sebzeler, süt ve süt ürünleri ihraç edilirken, özellikle daha çok ağaç ve ahşap eşya, demir ve çelik ihracatı dolayısıyla bu sektörlerin ülke (Türkîye) içerisindeki gelişimine katkı sunmaktadır.

Kara bağlantısının bulunmasının da vermiş olduğu katkıyla Türkîye Cumhuriyeti ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında kültürel, stratejik ve ticari bağların daha da geliştirilmesi olanaklıdır. Bu ilişkilerin Kars-Iğdır-Nahçıvan demir yolu projesinin hazırlanması ve tamamlanması ile daha da artması öngörülmektedir.

SONUÇ

Uzun bir aradan sonra elde edilen Karabağ zaferi sonrası Türkîye, Azerbaycan, dolayısıyla Türk Dünyası için önemli gelişmeler ve fırsatlar ortaya çıkmıştır. Ermenistan’ın uzun yıllardan beri Türkîye ve Azerbaycan arasında mevcut ve potansiyel sosyo-ekonomik ilişkilere, ayrıca tarihi, coğrafi ve etnik bağlara engel olmaya çalışması ve bu engel rolünde onu destekleyenlerin şimdiye kadar başarılı olmaları dönemi bitmiştir. Artık ne Türkîye eski Türkîye, ne de Azerbaycan eski Azerbaycan’dır. Diğer taraftan askeri, stratejik, ekonomik ve bölgesel bir güç olan Türkîye, küresel güç olma yolunda da hızla ilerleyen bir ülke konumunda olup yanı başındaki olaylara sadece seyirci kalmakla yetinen bir ülke olmaktan kurtularak ülke menfaatlerini ilgilendiren konulara müdahil olabilen bir duruma gelmiştir. Bu durum belli bir dönemden beri hissedilirken, Karabağ savaşı ve elde edilen muhteşem zafer sonrası Kafkasya’da Türkîyesiz çözümün olamayacağı herkesin malumu olmuştur. Fakat burada en önemli husus, elde edilen bu zaferin yerinde ve verimli bir biçimde değerlendirilmesi, bölgede Türkîye Cumhuriyeti’nin ağırlığının giderek daha fazla hissettirilmesidir. Çünkü Türkîye’nin gelişmesi, Azerbaycan’ın ve dolayısıyla Türk Dünyası’nın gelişmesi ile paralellik arz etmektedir. Bu bakımdan Nahçıvan koridoru hayati önem taşımaktadır. Bu koridorun uzun süre bağlı kalarak adeta atıl bırakılması bölge ülkelerinin refahına ve huzuruna engel teşkil etmiştir. Karabağ zaferi sonrası hızla canlanma fırsatı bulacak olan bu koridor sadece bölge ülkeleri açısından değil, aynı zamanda Avrupa ile Çin arasındaki önemli bir alternatif ticari yol olma özelliğinden dolayı önemsenmektedir. O halde dünyanın büyük ekonomilerine sahip birçok ülkenin dikkat merkezine çevrilen Nahçıvan koridorunun güvenliği giderek daha çok önemsenecektir. Türkîye’nin ilerleyen dönemlerde Azerbaycan ile birlikte bölgede güvenliği temin etmesi, başka bir ifadeyle söz konusu koridoru ağırlıklı olarak kendi kontrolü altında tutması yönünde atacağı adımlar onu, bölgede ve dünyada siyasi, askeri, stratejik ve ekonomik gelişmelere etki edebilecek bir güç haline getirecektir.

Whatsapp Whatsapp