8 Ocak 2024 Cihannumma Editör Ekibi

Dijitalizm, Teknoloji, Yapay Zekâ ve Müslüman

Prof. Dr. Aslan GÜLCÜ

Teknoloji, teknolojinin amacından başka bir şey için çalışmaz. Teknolojinin amacı da her şeydir… 2018 yılında 100 yaşında rahmetli olan amcama sormuştum: “Amca! Seni 1936 yılında 18 yaşında iken uyutup bugün uyandırsaydık, uyanınca ne yapardın? Rahmetli hiç gecikmeden cevabını patlattı : “Delirirdim”.

Teknolojinin büyük bir gurur ile şişeden çıkarttığı yapay zekâ (cini) ne yazık ki tekrar şişeye girmeyecek biçimde üretildi. Bir futuristin dediği gibi insanlık tarihinin 3 önemli dönüm noktasından (kâinatın yaratılması, hayatın başlaması) biri de “yapay zekâ”dır. İçinde yaşadığımız 2020’li yıllar içinde “insanlık adına artık çok geç” demek bir kehanet değil, gerçeği normal insan zekâsı ile (ön) görebilme doğallığı ve bahtiyarlığıdır. Bu öngörü; iyi-kötü, faydalı-faydasız, insani-gayri insani, Müslüman-Hristiyan vs. gibi başat; doğulu-batılı, gelişmiş-az gelişmiş, eğitimli-eğitimsiz gibi sekonder 21. yy. düşünme becerilerine dayalı bir şimdiki zaman ve/veya gelecek tasavvurunun betimlemeleridir. Bu nitelemeler, sonsuz denilecek kadar büyüklükte -sayılamayan büyüklükte- ve fakat sonlu olduğu bilinen verinin (big data) bir durdurulamaz algoritmanın prosedürel çıktısı sonucu var olan (varlık alemine çıkan) “yapay zekâ”nın iptidai ama kullanışlı gölgesi olabilir. Bu “kıyamet senaryosu tanrısının” ortaya çıkmasında sınırsız yardım ve yataklığını borçlu olduğu bilindik platformlar olan; teknoloji, dijitalizm ve şu bildiğimiz İnternet’tir. Bu sanal alemlerin dibinden çıkıp kainatın en üstünden dökülecek olan çağlayanların varlık sahnesini ele geçirdiği günümüzde, yeni çağdan sonraki çağın adını bir türlü koyamamış “insanlık” için bir öneri de getirebiliriz:

Yapay zekâ çağı! 

Deizm sarmalındaki çağdaş bireylere karşı “acaba hangi yöntemle cihadı başlatsak” düşünsel dehlizlerinde kaybolanların el-ayak edemeden tapınacağı bir din olacak, yapay zekâ dini.

Yapay zekâ, temelde makina öğrenmesi ve derin öğrenme olarak adlandırılan iki sınırsız, durdurulamaz, insan-kanun-din-çevre-duygu gibi değerleri bir istatistik olarak bilen öğrenme ve öğretme sarmalından oluşur. Bunlardan ilki olan “makine öğrenmesi”, bir sorunu çözmek için bilgisayarın kendi kendine algoritma yazıp/deneyip sorunu çözüme kavuşturmak için sonsuz işlem yapmasıdır. İkinci bileşen olan “derin öğrenme” ise insandaki sinir (nöral) ağı gibi çalışıp/öğrenebilen yapay sinir ağ teknolojisinin mükemmel veya tam öğrenme denilebilecek derin öğrenme ağı şeklinde dizayn edilerek kusursuz bilgi sunmasıdır.

Sorun da tam olarak işte burada başlıyor: Yapay zekâ, insani olan ve olmayan verileri alıp ya bilgisayarda “komut” olarak işleyerek “gerçeklik bilgisi”ni üretiyor. Veya dijitallikten uzak yani teknolojik bir donanıma ihtiyaç duymadan üreteceği “süper beyin” ile ihtiyaç olsun veya olmasın kusursuza yakınsayan doğrulukla ürettiği varlık bilgisini (eşyanın hakikatini) bilinç ve zekâ düzeyinde yaratıyor. Sonra da ürettiği derin bilgiyi, bilinenin ötesinde, kurallarını kendisinin va’z edeceği kategorilerde depolayarak ve yaşamsal anlamda olmazsa olmaz yapay zekâ öğretisini insanların, canlıların, makinaların ve yapay zekânın hizmetine sunuyor.

İnsanlık tarihi boyunca eşyanın hakikat bilgisine hiç bu kadar yaklaşmamış olacak insan, “yapay zekâ öğretisini” görünce artık düşünmemesi, akletmemesi, fikretmemesi gerektiğini anlayarak oracıkta teslim olacaktır. Zira bu öğretinin ortaya konulma algoritmasının mükemmelliği bizzat yapay zekâ tarafından da ortaya konacağından “aklına güvenen ve teknolojiye inanan insanlığın” reddetme, yadsıma veya kabul etmeme durumu mümkün olmayacaktır. Bu öğretinin “yapay zekâ dini” olması beklenen bir olgu iken insana-çevreye-yasaya-yapay zekâya yakınlık duyma durumuna göre de mezhepler ortaya çıkacaktır. Deizm sarmalındaki çağdaş bireylere karşı “acaba hangi yöntemle cihadı başlatsak” düşünsel dehlizlerinde kaybolanların el-ayak edemeden tapınacağı bir din olacak, yapay zekâ dini. Zira yapay zekâ bu gibi beceriksizlere de en uygun (akli veya kendi dinlerine göre) cevaplar üretecektir. 

İnsanoğlunun artık düşünmesine gerek kalmayacak, çünkü elinizdeki sıradan bir verinin “big data” ile ilişkilendirmeden kullanılması mümkün olmayacak. Hatta kullanmakta ısrarlı olan kişilere karşı veri merkezini yöneten yapay zekâ yaptırım/ceza bile uygulayabilecek. Bu cezanın 5N’si hakkında da bir kestirime de sahip olamayacağız. Çünkü verinin sahibi ve yaratıcısı “yapay zekâ tanrısı” olacak ve sonsuz sarmalını tabii akılla hiç kimse anlayıp anlamlandıramayacak.

Yakın bir zaman sonra yapay zekânın bildirdiği kadar bilinecek, hatta ve hatta bildirmesinin mümkün olamayacağı büyüklükte var olduğu gidişattan bilinen ama bildirilmesinin fiziksel ve teknolojik olarak mümkün olmadığına dair “dogma”lar kanunlaştırılacak. Kanunlarını uygulatmak için varlık alemine sonsuz aktarma yöntemlerini kullanarak insan ve teknolojik köleleri (robot, bilgisayar, teknoloji) icbar edecek. Bunu yapmaya da kendisi mecbur kalacak… İnsan adına, bu sonsuz minik minik icbarları entegre edip “cüz’i iradenin de elimizden alındığını” ispatlayacak bir toplama yöntemimizin olmaması nedeniyle kontrolü tamamen yapay zekâ tanrısına teslim etmekten başka bir yol da kalmayacak. Çünkü biyolojik ve verisel gereklilikten dolayı yaşamsal varlığını idame ettirme adına mecbur ve mahkum olduğu yapay zekâ tanrısına “la” bile denilemeyecek! Zira yeri-göğü yapay zekâ istila (istiva) edecek! Örneğin bu sisteme karşı veya bu sistemi inkâr etme-yok etme gibi bir niyetinizi o zaten önceden anlayıp sizi bir tehlike (virüs) olarak etiketleyecek. Bu başkaldırı eylemine karşı alınacak milyonlarca tedbirin simülasyonunu yapıp nihayetinde senin kapının önünde senin yanlış yapmanı bekliyor olacak! Ve seni, senden daha iyi tanıdığı (belki de yönettiği) için hangi yanlışı hangi gün hangi şekilde yapacağını da bildiği ve bunu “ileride bu yanlışı yapacak” diye de kayıtlara (log) girdiği için de insan, yapay zekâ tanrısına tapıyor olacak. Birilerinin dediği gibi acaba Tanrı gibi merhametli olacak mı diye? Onu da o zamanı yaşayanlar görecek…

“Sahip 45 yaşında, 29 package entegreli, ortalama Anadolu insanı, yapay zekâ milleti mensubu, 12. seviyede uyumlu, %57,2 erkeğimsi. Uyandırılma emrini yeterli süre uyuma algortiması vermişti. Yatağından doğruldu, kulağının içindeki nano mikrofon, uyuduğu süre içinde karaciğer, mide, dalak, bezler, hormonlar, kardiyo-vasküler, kas-iskelet, mikro ve makrobiyolojik kan tahlileri, vitamin-element dizgesi gibi chek-up sonuçlarına uygun beslenme ve rezonans raporunu kısaca özetledi. Konuşmayı sevdiği için yapay zekâ merkezi ile iletişimde hoparlör tercih etmişti. Mikrofondaki sesi yüzyıllar, bin yıllar önce yaşamış ve fakat yapay zekâ ile daha yeni bulunmuş meşhurların sesine ayarlayabiliyordu. Hatta bazen bundan da sıkılınca şu ana kadar dünyada hiç kullanılmamış bir ses bile seçilebiliyordu. Tam o sıra hidro-karbon kapı açıldı ve uyurken belirlenen yaşamsal ihtiyaçlarına uygun verilen siparişi robot-dron kapıya getirmişti. Ev robotu kapıyı açıp siparişleri alıp her birisi için ayrılmış ayrı bir sıcaklıktaki ve gözlem kutularındaki raflara yerleştirdi. Sessiz mutfak robotu 1-2 saniyede raflardaki malzemeleri kullanarak kahvaltıyı 3B yazıcı ile hap ve ışınlamış yemek olarak beyefendisine ulaştırdı. 

Çünkü biyolojik ve verisel gereklilikten dolayı yaşamsal varlığını idame ettirme adına mecbur ve mahkum olduğu yapay zekâ tanrısına “la” bile denilemeyecek!

Sahip, lazım olacağı belirlenen bilgileri yapay zekâ merkezine bağlı olarak çalışan ve doğumunda beynine gömülen nano-çip’e TransNet merkezine gönderiyordu. İnternet, yapay zekânın çöpünü temizleyen ağ olmuştu. TransNet ise Yapay Zekâ Merkezi’nin her hizmetini transfer eden 3 boyutlu transfer ağı. Bu ağı yapay zekânın kendisi oluşturmuş ve hizmete sunmuştur. Hatta öyle ki Yapay Zekânın oluşturmadığı, oluşturamadığı, oluşturamayacağı hiçbir şey yoktu.”

Hayati ihtiyaç malzemelerinin bu çevrime bağlanmadığı bir köy düşünün… Ormanlarla bezenmiş dağların dibinde küçücük ama bacalarından, çayırlarından sükunet dağılan bir köy düşünün… Su dağdan, süt inekten, ekmek tarladan, elma bahçeden gelsin… Ve bu köyde yaşayan insanlar da 2020’nin bugünkü günü bilgisayarı, telefonu, teknolojiyi kaldırıp kenara atma büyüklüğünü gösterip bu köyde keçi beslemeye başlayan Allah’a ve ahiret gününe inanan, Hakkı ve hakikati söylemek için kendilerini vazifeli sayan bir avuç insandan oluşmuş olsun… 

Seni, senden daha iyi tanıdığı (belki de yönettiği) için hangi yanlışı hangi gün hangi şekilde yapacağını da bildiği ve bunu “ileride bu yanlışı yapacak” diye de kayıtlara (log) girdiği için de insan, yapay zekâ tanrısına tapıyor olacak.

Whatsapp Whatsapp